Farkındaydık/farkındalardı
Çok daha öncesi vardı. Hepimiz olanların farkındaydık ve bu farkındalıkla bir hayat sürüyorduk. Tehlikenin farkındaydık ama boyutlarının bu kadar büyük olduğunu göremiyorduk/ görmek istemiyorduk. Bir taraftan bu farkındalıkla yaşarken, bir taraftan da farkında olduğumuz bu tehlikelerle de mücadele ediyorduk. Farkındayım; bu kelimeyi çok tekrar ettim. Farkında olduklarımızı tekrar tekrar konuşmamıza, yazmamıza ve birbirimizle paylaşmamıza ve birbirimizi hep uyarmamıza rağmen, tehlikenin hiç bu kadar yakınımızda, dibimizde olduğunu görememiştik ya da yakıştıramamıştık. Belki de ihtimal vermemiştik.
Ta ki; 15 Temmuz 2016 akşamına kadar… Büyük ve güçlü bir devlet/ülkeydik. Tüm tehlikelere rağmen; gerek ekonomik, gerekse tüm standartları yükselen bir ülkede huzurlu ve mutlu bir hayat yaşıyorduk. Başarılarımızla gururlanıyor, yapılamayanların hızla yapıldığını, hayata geçirildiğini gördükçe geleceğe olan inancımız ve umudumuz daha da artıyordu. İstikrarlı ve karizmatik bir hükümete ve asrın liderine sahiptik. Diğer taraftan; atılan her adım, aşılan her engel, dünyanın egemen güçlerinin gözüne batıyordu. Coğrafyasında, dört bir yanı ateş çemberi olmasına rağmen, Türkiye’nin bu güvenli ortamı; kaçınılmaz, durdurulamaz gelişimi, dost ve müttefik bildiklerimizi hatta iç odakları ve onların dünyanın öbür ucundaki merkezlerini, liderlerini rahatsız ediyor, hain iştahlarını kabartıyordu. Yıllarca terör ve içten planlarla hep bu ülkenin altını oydular. Akla gelmeyecek ihanet yöntemleriyle, bin yıllarca yıkılamayan parçalanamayan bu milleti parçalamak, bu vatanı yok etmek en büyük hayalleri ve emelleri haline geldi. Devlet yönetimini ele geçirmenin hesaplarını, planlarını yaptılar ve bu sinsi, hain planlarını sabırla uyguladılar.
Devletin ve güvenlik güçlerinin her yerine sızdılar. Terörle ve hainlerle mücadele ediyormuş gibi gözüküp, yıllarca bu vatanın evlatlarını ateşe attılar/ yaktılar. Gerçek olan tek şey vatan uğruna şehit düşen askerimiz, polisimiz, her türlü devlet görevlimiz ve vatandaşlarımızın Türk bayrağına sarılı abutlarıydı. Her seferinde içimiz yanmasına rağmen Türk bayrağına sarılı tabutların ardı arkası hiç kesilmedi. Nasıl kesilsin ki? İhanet çemberi o kadar büyük ve gözü doymaz bir haldeydi ki! Ve nihayet o ihanet sahipleri gözlerini o kadar karartmışlardı ki; bu milleti, bu vatanı toptan yok edebilecekleri gibi bir düşünceye, hayale ve gaflete düştüler ve buna kalkıştılar. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı; millet! Bu millet karşılarında öyle bir duvar oldu ki, tüm hainlikleri ortaya çıktı ve tüm planları ellerinde patladı. Hakimiyetin ellerinde olduğunu sananlar, hakimiyetin milletin ta kendisi olduğunu çok acı bir şekilde gördüler. Çünkü bu millet Türk Milleti’ydi…
Her şerde bir hayır olduğu gibi bunda da vardı bir hayır. Artık farkında olduğumuz tehlikenin tüm boyutları ortaya saçılmış ve açık olmuştu. Devlet ve millet olarak ne kadar büyük ve güçlü olduğumuzu, hem bu hainlere hem de tüm dünyaya tarihte eşi benzeri görülmemiş bir karşılıkla göstermiş olduk… Aslında onlar da bunun farkındaydı ve onun için 40 yıldır hesaplar, planlar yapmışlardı. Ama değil 40 yıl, 140 yıl bile hesap ve plan yapsalar, bu milleti yıkamayacaklarını bir kez daha anlamış ve görmüş oldular. 15 Temmuz bu millet ve Dünya için bir milat olmuştur. Türk Milleti’nin yıkılamaz bir millet olduğu bir kez daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Ey hainler, ey bu milletin geleceği üzerine planlar yapan tüm dünyanın gafil güçleri; bilin ki, tarih boyunca hiçbir şekilde boyun eğdiremediğiniz bu millet Türk Milleti’dir. Baş alır, baş verir ama asla baş eğmez. Eğdiremediniz/eğdiremeyeceksiniz… 15 Temmuz ve sonrasında devam eden hain terör olaylarında şehit düşen tüm vatan evlatlarımıza ve güvenlik güçleri mensuplarımıza Allah’tan rahmet, yaralı ve gazilerimize acil şifalar dilerim. Hiçbir gücün karşısında eğilmeyen bu millet, sizlerin aziz hatıraları karşısında; şükran, minnet ve saygıyla baş eğiyor… Allah devlete ve Türk Milleti’ne zeval vermesin… Ne mutlu ki Türk’üm. Ne mutlu Türküm diyene…