Sinop Baro Başkanın’dan basın açıklaması
Sinop Baro Başkanı Av. Hicran KANDEMİR’in basın açıklaması
Sinop Baro Başkanı Av. Hicran KANDEMİR’in basın açıklaması
Kıymetli Basın Mensupları
Ülkemiz yıllardır süregelen terör belasının olumsuz etkilerini geride bıraktığımız 2016 yılında daha fazla hissetmiş, bununla beraber yıllardır devletin bütün kadrolarına sinsice sızan FETÖ terör örgütünün hain darbe girişimine dur diyebilme başarısı göstermiştir.
Hain darbe girişiminin ardından ilk günlerde ülkemizde esen birlik ve beraberlik rüzgarları hepimizi umutlandırmış, toplumun her kesimince liyakat vurgusu yapılmıştır. Ne yazık ki bu güzel hava, samimi ilişkiler bir süre sonra bozulmuştur. Başkanlık sisteminin gündemi gelmesi bile Temmuz ayından sonra ortaya çıkan birlik ve beraberlik görüntülerini yok etmiştir. Bununla beraber ülke içerisinde bozulan ilişkiler, daha da sert söylemlerde bulunan siyasiler ülkedeki ekonomik güvenirliliği de zedelemiş ve dolar 5 ayda 83 kuruş artış göstermiştir. Pek çok fabrika üretimini ya durdurmuş ya da yarı yarıya azaltmıştır. Ülkede işsiz genç nüfusun sayısı 3.5 milyon kişi daha artmıştır.
Ekonomik çöküş, olası bir sistem değişikliği ile sürekli hale gelecektir. Zira mevcut Anayasa tasarısı ile ülkedeki bütün gelişmeler, bütün atamalar, bütün iç ve dış politikalar bir kişinin fikirlerine dayanacaktır. Böyle bir sisteme sahip olan bir ülkenin ekonomik ve sosyolojik güvenirliğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Anayasa’da 175. maddede, “Anayasa değişikliklerinin gizli oylamayla yapılacağı” açık şekilde düzenlenmesine rağmen İktidar partisi vekilleri tarafından oylamanın açık yapılması yönünde beyanlarının dile getirilmesi, gizli oylama halinde fire vermemek adına, siyasi ahlakla bağdaşmayacak usullerle ne pahasına olursa olsun değişikliği geçirme çabalarına ilişkin haberlerin, basında yer almasını ciddi endişe ile izlemekteyiz.
Bilindiği üzere; Anayasalar, Devletin ; kuruluş ilkelerini , bu ilkelerin OLUŞTURULMASINDA YER ALAN TEMEL felsefeyi, kurum ve kuruluşlarıyla örgütlenme biçimini, işleyişini ve bunlara hakim olan anlayışı belirtir. Devlet karşısında hak öznesi bireyi (ve grupları ) tanımlar, öznesi oldukları hakların içeriğini ve güvencesini sayar ve devlet ile bunlar arasındaki iletişimin alanı olan kamusal alanı belirler, iktidarın sınırlarını çizer.
Bu nedenle normlar hiyerarşisinin tepesinde yer alan Anayasanın özellikle temel felsefesiyle taban tabana ters düzenlemeler içeren değişiklik talepleri öncesinde toplumun tüm kesimlerine anlaşılır bir şekilde anlatılmalı ,uygun tartışma zemini sağlanmalı, toplumsal uzlaşma sağlandığı ihtimalde değişiklik önerisi meclise getirilmeliyken izlenen süreci anlamamız mümkün değildir.
Meclise 21 madde olarak sunulan değişiklik teklifinin sunulmasını takip eden ilk günlerde üç maddesini geri çekmesi dahi bu tasarının alelacele oluşturulduğunu göstermiştir.
Anayasa Değişikliğine ilişkin maddelerin gerekçelerine bir göz gezdirdiğimizde gerekçe olarak adlandırılan satırların vasat, yetersiz cümlelerden ibaret olduğu anayasa değişiklik tasarısına gerçek gerekçeler bile bulunamadığı anlaşılmaktadır.
TEKLİFİN ÖNERDİĞİ SİSTEMİ mevcut sistemlerle örtüşen bir kavramla tanımlamak mümkün değildir.Bir ad konulması gerekirse getirilmek istenen sisteme TEK ADAM SİSTEMİ denilebilir.
Getirilmek istenen; yasama, yürütme ve yargıyı tek kişiye bağlayan, devletin kaderini bir kişinin iradesine teslim etmeyi öngören, denge ve denetim mekanizmalarını tamamen ortadan kaldıran, diktatörlüğe dönüşmesi kaçınılmaz olan antidemokratik bir başkanlık (?) sistemidir.
Teklif bütün olarak irdelendiğinde, Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler ( Md 4-6-7-12-17 19/A) ve( Anayasa M 87-89- 89-116-146/ 154-155 ve 159) değişiklikleri ile birçok konuda TBMM ye ait yetkiler Cumhurbaşkanına devredilmekte halk iradesi / tek kişi iradesine teslim edilmektedir.
Anayasa’nın 6 ve 7. Maddeleri hiçbir kişi ya da kurumun kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını, yine Yasama yetkisinin Türk Milleti adına T.B.M.M.’de olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini emretmektedir. Oysa bu teklife “evet” denilmesi durumunda Anayasa’ya ve millet iradesine aykırı olarak yasama yetkisi Cumhurbaşkanı’na devredilmektedir.
Teklif bütün olarak irdelendiğinde, Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler ( Md 4-6-7-12-17 19/A) ve( Anayasa M 87-89- 89-116-146/ 154-155 ve 159) değişiklikleri ile birçok konuda TBMM ye ait yetkiler Cumhurbaşkanına devredilmekte halk iradesi / tek kişi iradesine teslim edilmektedir.
Anayasa’nın 6 ve 7. Maddeleri hiçbir kişi ya da kurumun kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını, yine Yasama yetkisinin Türk Milleti adına T.B.M.M.’de olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini emretmektedir. Oysa bu teklife “evet” denilmesi durumunda Anayasa’ya ve millet iradesine aykırı olarak yasama yetkisi Cumhurbaşkanı’na devredilmektedir.
TBMM nin denetleyicisi gibi yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanlığı yürütmenin, yasamanın ve yargının adeta tek seçicisi ve mutlak hakimi işlevini üstlenmekte olup sonucu itibariyle hiçbir demokratik usul ve teamülle bağdaşmayan bu yönetim tarzının kabul edilebilir bir yanı yoktur.
Teklif ile yürütmeyi temsil yetkisi Cumhurbaşkanına devredilmektedir. Bu bağlamda yönetim yetkisi tamamen Cumhurbaşkanına ait olup Başbakanlık ve Bakanlık ortadan kalkmaktadır. Cumhurbaşkanınca Bakan olarak atananların Cumhurbaşkanınca her an görevden alınabilecek azledilebilecekleri düşünüldüğünde yürütmenin bu anlamda Bağımsızlığı, yansızlığı asla söz konusu olmayacağı gibi Cumhurbaşkanına/tek adama itaat esas olacak, devlet yönetiminde tek kişi söz sahibi olacaktır.
Diğer yandan bakanların atanması ve görevden alınması tamamen Cumhurbaşkanına ait olmakla TBMM ye karşı sorumlulukları bulunmayacağı gibi Bakanlar da denetlenemez bir yönetici olarak kalacaklardır. Kaldı ki Cumhurbaşkanı hiçbir şekilde meclis tarafından denetlenemeyeceği gibi kimseye karşı da sorumlu tutulamayacaktır.
Meclisin denetiminin etkisizleştirilmesi soru-gensoru gibi denetim mekanizmalarının kaldırılması ile birilikte Cumhurbaşkanının yasamayı veto ve kontrol yetkisi daha etkin bir içeriğe bürünmekle Kuvvetler ayrılığının ilk büyük organı TBMM doğrudan devre dışı bırakılmaktadır.( Md 19 Anayasa M 8)
Şüphesiz ki TBMM en etkisiz bırakacak değişiklik Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisinin tanınmasıdır. ( teklif 13 Anayasa 119) Bu durum Cumhurbaşkanına tek başına kanun yapma yetkisini vermektedir.Teklifin 9 maddesi ile Cumhurbaşkanı TBMM ortağı konumundadır. Meclisin yasama faaliyeti üzerinde Cumhurbaşkanının veto yetkisi de bulunmakla meclisin veto edilen bir yasayı kabul için salt çoğunluğa ( 301) ihtiyaç duyduğu gözetildiğinde Yürütmenin başının Yasama gücüne de ortak olacağı Egemenliğin millete ait olacağı ilkesi ortadan kalkacak halkın iradesi yerine kişinin irade öne çıkacaktır.
Diğer yandan Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş bulunan meclisi fesih edebilmesi Yürütmenin tam anlamıyla YASAMAYI KONTROL ETMESİDİR.
Cumhurbaşkanının partili olacağı, partisi ile ilişiğinin kesilmeyeceği de yasada yer almakla Cumhurbaşkanının fesih yoluyla Muhalefeti dahi meclis dışında tutacağı düşünüldüğünde bu yetkilerin tamamen otoriter bir yönetimi meşrulaştırmaya yönelik olduğu açıktır. Savaş yıllarında dahi yetkilerini devretmeyen TBMM’nin bu değişiklikleri kabulü ve halk oylamasından geçmesi halinde Ülkemiz Tek adam yönetiminin önlenemez yükselişi ile karşı karşıya kalacak geriye edilgen, yasama ve denetim yetkisi elinden alınmış bir meclis kalacaktır.
Meclisten güvenoyu almadan ve yemin etmeden görev yapacak olan Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlar Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar, haklarında gensoru önergesi verilemeyecektir. Ancak TBMM ile bağlantısı kesilen, TBMM’ye karşı sorumlu olmayan bu kişiler yasama dokunulmazlığından yararlanacaklardır.
Şüphesiz ki Anayasa değişikliği teklifi ile en büyük yarayı alacak kurumların başında Yargı yer almaktadır.
Her ne kadar teklifte yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığından söz edilmekte ise de Yüksek Yargıçların ve yargıyı yönetecek kurumların Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi yargıyı itaat eden- bağımlı ve Siyasal iktidarın emrine bağlı kılacaktır. ( Teklif 17 Anayasa 146 -154 -155 159)
Teklifte 13 üyeden oluşacak HSYK’ nın 6 üyesinin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi kalan 7 üyenin de Parti Başkanı sıfatıyla kontrolü altında tuttuğu meclisçe seçilecek olması Yönetimin siyasi anlayışına uygun bir yargı yapılanmasının önünü açacaktır. Adalet Bakanının ve Müsteşarın Kurulun doğal üyesi almasıyla da EMİR VE TALİMATLA ÇALIŞAN BİR YARGI sistemi eksiksiz olarak kurumsallaştırılmaktadır. ( teklif 17 Anayasa 159)
Keza 15 üyeli Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12 sinin bizzat Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi 3 ünün de yine Mecliste egemen olacak parti aracılığıyla seçimi, bu mahkemeyi de işlevsizleştirecektir.
Yüce divan sıfatını taşıyan bu mahkemenin ( teklif M 19 Anayasa Md.146 ) uyarınca kendilerini seçen Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve Bakanları objektif olarak yargılayabileceğinden söz etmek mümkün değildir.
Danıştay Üyelerinin ¼ ünü seçen, Yargıtay başsavcısı ve başsavcı vekilini atayan Cumhurbaşkanının Partili olacağı, yürütmenin başı durumunda olacağı düşünüldüğünde Yargının ve Yargısal kurumların tüm seçicisinin Cumhurbaşkanı olacağı gerçeği karşısında yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sözde kalacaktır.
Bu haliyle mevcut anayasa teklifi demokrasiden ve onun yerleşik kurumlarından vazgeçmek anlamını taşımakta olup Anayasa değişikliği hakkındaki görüşlerimi saygılarımla sunarım.
SİNOP BAROSU ADINA
BARO BAŞKANI
Av. Hicran KANDEMİR