“Mezarım Türkiye’de Olsun, Oda Yeter Bana…”
Nazım Hikmet Ran
“Mezarım Türkiye’de Olsun, Oda Yeter Bana…” Nazım Hikmet Ran
61 Yıllık ömrüme; mahpusluklar, şiirler, dostlukların yanı sıra unutulmaz aşklarda sığdıran usta şair Nazım Hikmet yazdıklarıyla dünyasını anlatan, dünyasına dokunduğu okurlarının da gönlünde ölümsüzleşen şairdir. Memleketine hasretliğini süren şair 1963 yılının 3 Haziran sabahı Moskova’da ki evinde kalbi durdu.
Nazım Hikmet şair olduğu kadar ressamdı…Şiirlerinde dizelerle çizdiği her şeyi bir bakıma fırçasıyla tamamlamış gibiydi. Duyguların kelimelerle şiire dönüştüğü yerde boyalar ve fırçalar da başka bir duygu dünyasını yaratıyordu. Şairin belki de yaşamayı ve yaşama dair olan şeyleri anlamaya olan merakından ve sergisinden ileri geliyordu.
Vatanını çok seven her yazar gibi, bu topraklarda dünyaya gelmenin bedelini oldukça fazla ödeyen Sebahattin Ali, memleketimden insan manzaraları kitabı nedeniyle Nazım Hikmet’e Yalnız şuna inanın ki, senin dostun olmakla değil, sadece seninle aynı devirde yaşamış olmakla övünüyorum. Bence Cervantes’in ‘Don Kişot’undan beri kendi memleketine ve dünyaya bu kadar tesir edebilecek bir eser yazılmamıştır.” Diyor.
Nazım Hikmet Ran, sanatçılar ve paşalarla dolu bir ailenin oğluydu. Daha ilk gençliğinden itibaren şiirler yazıyor, 20’li yıllarda Anadolu’da öğretmenlik yaparken sol düşünceyle tanıştı. Moskova’da yüksek öğrenim gördü. 1924’te Türkiye’ye döndü, hayatı mücadelelerle ve güçlü eserler vermekle geçti. Uzun yıllar hapislerde kaldı. 25 Temmuz 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılıp Moskova’ya yerleşen Nazım Hikmet; Bulgaristan, Macaristan, Fransa, Küba, Mısır gibi ülkelere gitti, buralarda konferanslar düzenlemiş, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katılmış, radyo programları yapmıştır.
Rusya’da yetimhaneden evlatlık aldığı “Cengiz Ferecov” Nazım Hikmet’in suyla kendisine yapılan işkencelerden dolayı sudan nefret ettiğini anlatır hatıralarında. “Bir gün bile yıkandığını görmedim” diyen Ferecov, son günlerinde Türkiye’ye olan hasretinin daha da arttığını, “En büyük arzum bir gün Türkiye’ye dönebilmek. O olmazsa mezarım orada olsun, O da bana yeter” dediğini aktarır.
“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…”