Radardan Çamurca’ya İniş
Doğa yürüyüşlerini hala çok severim. Zaman buldukça da özellikle ormanda yürümeye çalışırım. Bu alışkanlığı Ayancık’ta edindiğimi düşünüyorum. Havaların güzel olduğu günlerde her nöbet çıkışında potaslı ya da yazlık eğitim elbiselerimi spor çantama koyar, askerler ile misafirhanedeki odama yollardım. Ben de eşofmanlarımı giyip radardan Dolay köyü tarafına doğru yürüyüşe başlardım. Nöbetçi olduğum gecelerde genellikle çömez olduğum için uykunun en güzel saatlerinde nöbet sırası bana gelirdi. Bundan da çok şikâyetçi olduğumu söyleyemem. Herkes uyurken dinginlik içerisinde kitap okur, müzik dinlerdim. Çoğu zaman da benden sonraki kişiyi nöbete kaldırmaz sabaha kadar devam ederdim. Sonuç olarak her nöbet sonrası uykusuz ve yorgun olurdum. Ancak yürüyüşe başladığım andan itibaren yorgunluğumun kaybolduğunu hissederdim. O tertemiz orman havası, hele hele denizden esen hafif rüzgârın çam ağaçlarını okşayarak getirdiği o nefis aroma beni adeta büyülerdi. Radarın son noktası olan futbol sahasını geçip kendimi Çamurca tarafına doğru iniş aşağı bırakırdım. Keçi yollarından diyeceğim ama Ayancık’ta keçi gördüğümü de hatırlamıyorum. Ben ona domuz yolu desem daha uygun olur herhalde. Zaman zaman hafifçe genişleyen bu yollardan kampa doğru hızla inerdim. Hani derler ya zıplaya zıplaya.
Zıplama demişken! Bizim Faik’in lakabı “Zıp zıp”. Haklısınız kim bu Faik diyenleriniz olacaktır. Faik Ozansoy benim devre arkadaşım, canım, ciğerim. Hoş bu yazıyı okuyan yaş almış dostlarımın çoğu Faik’i tanıyordur. Faik’in şeflerinden (R) Mehmet Küçük abimiz takmıştı bu lakabı. Faik çok hareketli bir arkadaşımız. Kıpır kıpır enerji ve sevgi doludur. Yerinde duramaz. Şimdikiler hiperaktif diyorlar, o zamanlar biz zıp zıp demeye başlamıştık.
Faik ile birlikte Ayancıkspor’da top oynadığımız için çok sık birlikte antrenman yapardık. Ben bu yürüyüşlerden Faik’e de bahsettim. Hadi beraber yürüyelim antrenman olur. Birlikte nöbet tuttuğumuz günlerde bu yürüyüşleri Faik ile de yapmaya başladık. O tam zıp zıp, Dolay köy sırtından Çamurca’ya doğru iniş aşağı döndüğümüzde adam keçi gibi zıplaya zıplaya hızla inmeye başlardı. Bende cüsse iri zıp zıp’ı yakalamak zor. Bu ara Ayancık’ta keçi yok demiştim ya! Varmış.
Bazen keşke Faik’i bu işe bulaştırmasaydım dediğim anlar oldu. Zaten zor yetiştiğim Faik aşağı Çamurca yoluna inince, hadi bakalım Ayancık’a kadar yavaş tempo koşalım demeye başladı. Hık mık ettiysem de mecbur ona uydum. Adamın duracağı yok, zamanla tempoyu artırmaya başladı. Düz yolda da temposunu rahatça yükseltebiliyordu. Bir gün yeter oğlum, gücüm var koşabilirim, ancak kaslara oksijen gitmiyor dedim. Bastı kahkahayı. Hala bu konu konuşulduğunda omzuma vurur ve kahkahalarla güler. Kaslara oksijen gitmiyor.
Zaten koşucu olsam kaleci olmazdım. Koşmayı sevmediğimden kaleci olmuştum. Sonrasında her ikisini de geliştirdim tabii. Baktım bu koşuların ardı arkası gelmiyor. Faik’i yola indiğimizde oyalamak için cinlikler düşünmeye başladım. Böylece dinlenme fırsatı bulacaktım. Faik’cim gel kampa girelim ben bir yudum su içeyim. Faik denize bir bakalım. Yaz aylarında ise harika bir bahane bulmuştum. Vücudumuz ısındı, denize dalıp çıkalım aynı saunalardaki şok havuzları gibi. Vücudumuz zinde olur. Faik bu işi pek sevmiyordu, üşütmekten korkuyordu sanırım.
Yanılmıyor isem bir Mayıs sabahı nöbetten çıkmış Çamurca’ya sabah sekiz otuz civarı inmiştik. Deniz soğuk olmasına karşın Faik’i ikna etmiştim. Askeri kampa girdik, aşağıda deniz kenarında soyunup şortla denize daldık. Orada şov sırası bendeydi, koşuda çizilen karizmamı burada yükseltmek için koşarak soğuk sulara ilk atlayan her zaman ben olurdum. Bir gün ikimiz de denizden çıkmaya başladığımız sırada yukarıdan bir askerin koşarak bize geldiğini gördük. Nasıl emir almışsa koşarken kepini bile düşürdü. Yanımıza geldiğinde soluk soluğa “Radar Komutanı sizi çağırıyor” dedi. Şaşırdık komutanın sabah 8,30’da kampta ne işi var. Giyinirken de konuşuyorduk. Komutan yengeyi gönderdi herhalde, kampta kafayı dinliyor. Belki o da yürüyüş yaptı Ayancık’tan buraya geldi. Yukarı çıkarken komutanımız Albay Işın Ayman’ın ne diyeceğini merak ediyorduk. Küçük gazinonun yanında, büyük çınar ağacının altında, bir masada oturuyordu. Yaklaştıkça masanın kurulu olduğunu gördük.
“Gençler yanlış yapıyorsunuz, bak ne güzel spor yaptınız buraya geldiniz. Şimdi buz gibi suya girmenin bir âlemi var mı? Üşütürsünüz. Sizler askersiniz her zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz,” dedi. Sözü biter bitmez de masadan kadehini aldı ve rakısını yudumladı.
Emredersiniz komutanım deyip yanından ayrıldık. O gün gene koşudan yırtmıştım. Zira Işın Ayman Albayın sağlığınıza dikkat emelisiniz sözü sonrası kadeh kaldırışı gözümüzden gitmiyordu. Gülmekten koşacak hal kalmamıştı. Kadehinde zehir olsa, ben içerim bana getir, şarkısını söyleye söyleye Ayancık’a döndük.
Yine güzel bir anı, nostalji dolu satırlar. İçim her zaman ki gibi kıpır kıpır oldu. Kalemine sağlık dostum tebrikler çok güzel bir yazı…
Keyifle okudum, Işın Ayman Albayla ben de Binbaşı iken Hava Kuvvetleri Karargahında Muhabere Elektronik Daire Başkanlığında birlikte çalışmıştık. Sevdiğim bir insandı. Onu da sayende anmış oldum. Teşekkür ediyorum. Avustralya’dan selamlar sevgiler.
Güzel anılar, siyah beyaz fotoğraflar tam bir nostalji tablosu olmuş.
Harikasın abicim. Yazıyı keyifle okudum. Faik abiyi de kardeşi Önder’i de tanırım. Önder ile 6 ay Paris’te aynı evde yaşadık. Selamlar
Yine yaşadık Ayancık’ı…
Mustafa’m anılarını ne güzel anlatmışsın. Tebrik ederim. Aslında bunları bir kitapta toplasan diyorum.
Yüreğinize, kaleminize sağlık. Bir soluta okudum. Sizi kutluyorum. Yazmaya devam.
Yine keyifle okudum. Kaleminize sağlık komutanım. Ders arası sanki kendim de o güzergahtan yürümüş ve koşmuş gibi oldum. Bu yazılarınız benim için de teşvik edici oluyor. Yazmam daha da çok yazmam lazım.
Mustafa’cığım helal olsun sana. Olayları, yaşadıklarını dün gibi hatırlıyorsun. Keyifle kaleme almışsın, yazıya dökmüşsün. Ayancık ile resmen bütünleşmissin kardeşim benim.
Güzel anılar için teşekkürler hocam.
Paylaşım için teşekkürler. Güzel yazmışsınız. Ayancık’ı daha görmedim. Ertelemeden gideceğim bir ara. Hatay’ı erteledik bakın neler oldu.
Benim de ilk birliğim Ayancık’tı. Beni o günlere götürdün. Çok teşekkür ediyorum.
Sevgili Kılıç, kalemine ve yüreğine Sağlık. O genç-dinamik yaşta sakin bir birlikte olmak, zormuş be arkadaş, Radar yıllarıma gittim. Artık fiili olarak gidemem.
Kalemine yüreğine sağlık dostum.
Faik ve seni seviyorum…cankusum🥰
Mustafacım,yıllar geçmeden,okur iken o anlar gözümde canlanıyor.Yalnız sana şunu hatırlatayayım;O denize girişiminde komutanın bize bir ikazı olmuştu,işte soğuk suya girmenin hayatlarımıza zarar verebileceğiniz bahsetmişti.Yanlış hatırlamıyor isem böyle bir konu geçmişti.Ozet olarak;bu güzel yaşanmışlıklar,iyikide yaşamışız…
Mustafa abi, biz takımda değildik ama sizin dediklerinizi yapardık. Bir gün 50 kilometre yürüdüğümüzü, koştuğumuzu hatırlıyorum. Aynı gün ( soğuk bir aydı ama tam hatırlamıyorum) denize girdiğimizi hatırlıyorum. Şimdi söylesek 50 km. koştuk, yürüdük vs. kimse inanmaz. Ayancık Stadyumu yeni yapılıyordu içinde yer yer kum yığınları vardı. Velhasıl Ayancık bizim için sizlerle birlikte güzeldi. Sizden sonra da çok güzel arkadaşlarımız oldu (yerel) Ben 8 yıl (1981- 1989) kaldım. Anılarla dolu sekiz yıl.
Kaleminize sağlık Mustafa Bey , anılarla , dostlarla beraber bütünleştirdiğiniz AYANCIK BENİM İLK AŞKIM isimli kitabınıza ulaşamadık.Umarım ikinci baskıya geçtiğinde ulaşırız.Ülkemizin doğası ve insanları ile nadide güzelliğe sahip Ayancık ilçesinde görev yaptığınız için ne kadar mutlusunuzdur.Ümit ediyorumki bu nadide güzelliğe sahip ilçemizi tüm yurttaşlarımıza tanıtmak ve ülke kültürüne kazandırmak bir gün size nasip olur.Saygı ve selamlarımla …
Çok güzel anılar..sizleri tanımak güzel…eline, kalemine, yüreğine sağlık
Mustafa Ağabey… kalemine sağlık. ben çocukken 1 kere denedim. çok zordu. Ama Faik Ağabey senden daha yakışıklı idi… 🙂 bende YALI MAHALLESİ çocuğuydum o zaman. stadın karşısında… senide çok iyi hatırlıyorum.. içlerinizden en MÜLAYİM olan sizdiniz..
Can cazım, bende senin gibi koşmayı pek sevmezdim, özellikle kamp açılmadan yine aynı rota, ekip biraz fazla 4 veya 5 kişi. Muhteşem bir orman deniz manzarası eşliğinde kampa varış, Akabinde 2 li veya 3 ‘lü kıran kırana voleybol. Final Karadeniz’in serin suları. Bu anekdot da benden. Ayancık’a gönül verenler ve o dönemdeki mesai arkadaşlarıma Balıkesir ‘den Selâmlarımla.
Harikasın canım abim. Yüreğine sağlık. Ahlatlıbel’den hiç anı yok mu? Mesela futbol maçlarında indirek serbest atıştan gelen topu eğilerek direk kaleye girmesine izin verdiğini falan anımsamıyor musun? Hani milletin gol diye sevinip senin güldüğün anları unuttun mu? Bak ben hiç unutmadım.