Futbolun Zirvesi Sokaklar
Bugün haftanın ilk iş günü… Haftalık ajandamı doldurdum..
Şöyle bir haber sitelerini turladım.
Spor, ekonomi, siyaset üçüncü sayfa, magazin derken birden, yapılan futbol transferlerine geldim. 17-18 yaşında futbolcuların bir menajeri olduğunu filan okudum. Bardak dolmadan taşmış diye içimden geçti… Ebeveynler küçük hesaplar peşinde (Arda’dan bahsetmiyorum) o ekstrem. Paranın peşine düşmüşler çocuklarını yeterli sayıp gelecekleri ile oynamaya başlamışlar bile…
Bir bugünkü şartları bir de bizim zamanımızın şartlarını düşündüm. İyi kötü futbol oynamışlığım da vardır hani.. Ulusal medyada yazıp-çizip konuştuğumuza ve yorum yaptığımıza göre fena da değildir futbol bilgim.
Amatör ligde oynatmışlığım Ayancık Lisesi ile bölge şampiyonluğumuz ve Karadeniz Liseler arası Samsun’da turnuvalara katılmışlığımız da vardır. Aradan 42 yıl geçmesine rağmen bir haftalık turnuva anıları bir araya geldiğimizde hep anılar tazelenir.
Sonra benim kasabam Ayancık’taki futbol gelişimini şöyle bir düşündüm derken bir köşe yazısı çıktı ortaya…
FUTBOLUN ZİRVESİ SOKAKLAR
Futbolun en ama en zevkli olduğu yerdi mahalle arası kapışmalar… Yalı, Atar Yemez, Girmihal, Koloni, Tayfun spor aklıma gelenler, birde fanilaların üzerine meşinden yaptırdığımız numaralar. Geçen gün Çetin Kurtuluş dosttum ile konuşurken söyledi baba mesleği kunduracı olduğu için şanslı dükkandan meşin alır numara kestiğini anlattı. Bazıları boya ile bazıları meşin bazıları da ayrı renkten Sümerbank basması ile vay anam vay…
Hakemsizdi, toplar plastik yahut yamuktu, ayakkabılar genellikle kösele tabanlıydı ve kayardı (Esem-Mekap-Derbi gibi poliüretan tabanlı ayakkabılar 1975’lerde yaşamımıza girdi; Converse meşhurdu, bez ayakkabı yaygındı lâkin futbola uygun değildi), yara-bere eksik olmazdı eğlencenin Nirvana’sında…
Dünya Kupası finalinden daha heyecanlıydı sokak maçları…Stadyum(top sahası) ise”ÇAMLIK ARENA”ydı!
Zaten biri Pele olurdu diğeri Cruyff, öteki Gerd Müller beriki Eusebio… Yerlilerden Cemil Turan, Sanlı, Gökmen olurduk.
Yazık ki yolların arabalarla dolup taşması, boş görülen her arsaya bir bina dikme çılgınlığı mahalle-sokak maçı keyfinin içine turp suyu sıktı…
Hoş, günümüz çocuklarının akıllı telefonlardan ve internetten başını kaldırmaya mecali de yok ya.. Ayancık’taki burunlarının dibinde stadyum bazen gidince bakıyorum bomboş. Biz ise son dersleri kırar ana sahada büyükler ile top oynamak için gözlerinin içine bakardık.. Yan tarafları saymıyorum bile en az 100-150 kişi akşamları meşin yuvarlağı kovalardı.
Mahalle ve sokak arası futbol ayrıcalığını yaşayamayanlar yas tutsa yeridir…
İşin en ilginç tarafı son derece iddialı, yüksek tansiyonda, kendine has kurallarla ve de hakemsiz oynanan maçlarda adalet terazisinin sürekli doğru tartmasıydı! Üst-yan direk olmadığından “Goldü, değildi” tarzı atışmalar eksik olmasa da karşılıklı tavizlerle bir şekilde anlaşma sağlanır, müsabaka selametle tamamlanırdı…
Elbette fedakarlığı genellikle önde olan yahut topu getirmeyen taraf yapardı…
“3 korner 1 penaltı, en iyi 2 oyuncu aynı takımda oynayamaz, zayıf takım avans alır, en kabiliyetsizler kaleye geçer, kalede küçük varken topa abanılmaz, minik çocuklar ağladığında (top yüzlerine yahut hassas yerlerine çarpınca) teselli penaltısı verilir, mevcut olmayan üst direk(!) kalecinin boyuna göre tespit edilir, burunla (Karaburun)vurulmaz, çıplak ayakla oynamak serbesttir” tarzı yazılı olmayan yığınla kural vardı…
Ekseriye maçlar “evden çağırılınca, top sahibi ayrılınca, karanlık çökünce” sonuçlanırdı…
Ne mutlu sokak arasında toz yutanlara, gol atanlara, top yakalayanlara…
Ha bu arada Ayancık bir zamanlar bal liginde ve Sinop 1. amatör liginde mücadele veriyordu. Hem de iki takım bir Ayancık Spor bir diğeri de Ayancık Belediye Spor. Sanki çok gelirimiz varmış gibi iki takım ile vitrindeydik.
Şimdi nerede oynuyoruz harbiden ?