Ho Chi Minh (Saygon) (4.Bölüm)
Gezimizin 8.günündeyiz. Yine iki saatlik otobüs yolculuğumuzdan sonra Ho Chi Minh kentineyiz.
Eski adıyla Saygon Vietnam’ın en büyük kentidir. Şehre girdiğimizde ilk dikkatleri çeken motosikletli Vietnamlılar oluyor. Ne derece doğrudur bilemeyiz ama 9 milyonluk kentte 7 milyon motosiklet varmış. Buralarda söylenen bir sözde; “No Bike, No Girlfriend” (Motosikletin yoksa kız arkadaşın da yok.) onun içinde yayaların işi oldukça zor… Yapmanız gereken; kendinizi sakince yola atacak, yavaş hareket edecek, elinizle gelen araba ve motosikletlere dur işareti yapacaksınız. Yavaş olacak ve asla geri adım atmayacaksınız. Eski başkent şimdiki adını, Vietnam’ın bağımsızlığa kavuşmasında önemli rol oynayan devrimci lider oılan Ho Chi Minh’den almıştır. Kentte heykellerini ve portrelerini sıkça görebilirsiniz. Yine Fransız, işgal döneminde yapılan yapıtlar gördüğünüzde kendinizi Fransa’da hissedebilirsiniz. Ezcümle; Modern ve gelişmiş bir şehir, cıvıl cıvıl insan kaynayan sokakları, hareketli gece hayatı, ışıldayan koloni binalarının oluşturduğu merkezi, adım başı sokak yemeği satıcıları, tarihi müzeleri ve motosiklet trafiği olan bir kent.
İlk durağımız Bağımsızlık Sarayı (Independence Palace) Vietnam Savaşı süresince Güney Vietnam başkanlarının ikametgahıydı. 30 Nisan 1975 tarihinde Sagon’un düşüşü sırasında bir Kuzey Vietnam tankının kapısından girmesiyle “Vietnam Savaşı”nın bittiği yer oldu. Saray hem tarihiyle hem de mimarisiyle ünlüdür. Bodrum katta; yer altı sığnağı, savaş komuta odası, propaganda malzemeleri ve iletişim merkezi bulunmaktadır. Orta katta; hükümet yetkilileri ve ileri gelenleri etkilemek için gösterişli devlet odaları yer almaktadır. Saray içinde; büyük konferans odaları, yemek masaları, geleneksel ve modern tarzda karışımla dekore edilen odalar, oyun alanları, sinema bulunmaktadır. En üst katta; Başkan ailesinin yaşam alanı, aile hatıraları bulunmaktadır. Binanın çatısında helikopter pisti yer almaktadır.
WAR REMNANTS MUSEUM (SAVAŞ KALINTILARI MÜZESİ)
Gezimize Savaş Kalıntıları Müzesi’de devam ediyoruz. Savaşın acımasızlığını derinden hissedeceğiniz bir müze. Müze binası; dönemin eski ABD İstihbarat Ajansı olarak kullanılmış. Müze birkaç binaya yayılmış tematik sergi odalarından ve dönem askeri ekipmanlarının bulunduğu avludan oluşmakta… Askeri ekipmanlar arasında; UH-1 “Huey” Helikopteri, F5A Savaş Jeti, BLU82 Daisy Cutter Bombası, M48 Patton Tankı, A-1 Shyraider ve A37 Dagonfly saldırı uçakları bulunmaktadır. Avlunun bir bölümünde fitilleri sökülmüş patlamamış mühimmatlar sergilenmektedir. Yine başka bir bina bölümünde siyasi tutukluların tutulduğu kaplan kafesi adı verilen hapishane canlandırmalardan oluşan görüntüler insanlığın acımasızlığını gösermekte… Pek çok oda ve salonlarda; İngilizce, Vietnamca ve Japonca dillerinde kısa tanıtım yazıları bulunan, savaşın acımasızlığını içeren şiddet içerikli fotoğraflara yer verilmiş. Yine savaş suçlularının işlendiği sergide; Agent Orange ve diğer kimyevi defoliant speylerin; napalm ve beyaz fosfor tipi bombaların etkileri ve My Loi Katliamı başta olmak üzere birçok savaş suçlarının işlendiği görseller… Bu korkunç görseller sayesinde insanların barışın ne kadar önemli olduğu anlatılmaktadır.
Yürüyerek gezimize devam ediyoruz. Uzakdoğu ülkelerinde, genellikle çokgen planlı kule biçiminde pagoda tapınaklarından geçiyoruz. Pagoda; Budistlerin dini yapılarına verilen ad olup, çoğunlukla taştan, bazen tuğladan, nadir olarak da tahtadan yapılır. Çin, Japonya ve Hint kültürü alanına giren yapılardır. Ama oldukça gösterişli yapılardır. Binalar yükseldikçe daralmaktadır.
Yeni durağımız Notre-Dame Katedrali, 1863 ve 1880 yılları arası Fransız sömürgecileri tarafından inşa edilmiştir. Vatikan, 1962 yılında katedrale bazilika unvanını vermiş. 60 metre yüksekliğinde, kırmızı tuğla ile kaplı dış cepheden ve vitray pencerelerden oluşmaktadır. İki çan kulesi bulunmakta olup, iki çan arasında büyük bir saat vardır. 1 ton ağırlığında olduğu yazılmakta. Katedralin önünde büyük bir Meryem Ana heykeli bulunmaktadır. Katedral bakım ve onarıma girdiğinden Meryem Ana Heykelin önünden fotoğraflar aldık.
Katedralin hemen yanı başındaki Postane Binası’na (Central Post Office) giriyoruz. Bu bina 1891 yılında hizmete açılmış. Burayı da Fransızlar yapmış. İçeride hediyelik eşya alabileceğiniz mağazalar var. Birkaç küçük hediyelikler aldık. Postane hala çalışıyor ve günün anısına kartpostal yollayan turistler gözden kaçmıyor. Dışarıya çıkıyoruz. Merdivenlerde anı fotoğrafı çekiliyor yeni durağımız “Belediye Binası”na doğru yürüyoruz.
Fazla yürümeden yine bir Fransız koloni binası olan Belediye Binası’nın önüne geliyoruz. Ulusal kahramanları Ho Chi Minh’in heykeli, heykelin bulunduğu alan çiçeklerle ve güzel peyzajlınmış bitki örtüsüyle tam dinlenme alanı. Burası sabahın erken saatlerinde spor yapılan bir alan, akşamda yoğun kalabalığın oluştuğu bir yer. Hemen yakınında Fransız Kolonyal mimarisi tarzında inşa edilmiş Saigon Opera Binası önünden geçerken fotoğraflar çekiyoruz. Opera binası 1897 yılında o dönemin Fransız yetkilileri tarafından Vietnam’ın kültürel yaşamına katkıda bulunmak amacıyla yapılmış, lüks mobilyaları, yüksek tavanları, Avrupa Sanatı eserleri ve diğer özellikleriyle dönemin zenginliğini yansıtmaktadır. 800 kişilik oturma kapasitesi olup opera, bale, tiyatro ve diğer sanat etkinlikleri için kullanılmaktadır.
Rehberimiz Ben Thanh Market’inin önüne geldiğimizde serbest zaman verdi. Buluşma yerimizde 5nolu kapı olduğunu bildirdi. Bu market turistlerin yoğun ziyaret ettiği bir Pazar yeri. 17.yüzyılda kurulan Pazar, zamanla büyüyerek 3000den fazla satıcıya ev sahipliği yapmakta. Giyim, hediyelik eşya, tekstil ürünleri, baharatlar, tatlılar, meyve ve sebzeler gibi birçok farklı ürünlerin satıldığı bir yerdir. Vietnam kültürünü keşfetmek isteyen turistler için de popüler bir yerdir. Alışverişte pazarlık yapmak zorundasınız. Çok yüksek fiyatlar söylense de siz üçte birini söyleyin. Tam şehrin merkezi olan kentin simgesi bu kapalı çarşı, akşam kapatıldıktan sonra bu nokta sokak yemekleri merkezine dönüşmektedir. Yürümekten yorulmuştuk marketin önündeki caddenin karşısında kafeye geçerek toplanma zamanımızı bekledik.
Evet, Fransız kültürü ile renklenmiş ama mistik atmosferini de koruyan eski adıyla “Saygon” yeni adıyla Ho Chi Minh’ten ayrılma zamanı geldi. Bu kentle ilgili ne aklımda kaldı derseniz motosikletlerin yarattığı trafik keşmekeşliği olur. Sabah gemide Ho Chi Minh’e gelirken arazilerin ortalarındaki ilginç mezarlar dikkatimi çekmişti. Öğrendiğime göre halkın geçim kaynağı tarım olduğundan toprağın önemini bilen büyükler öldükten sonra mirasçılarının topraklarının satılmaması için bir önlem olarak tarlalarının ortasına gömülmelerini vasiyet ediyorlarmış. Vietnam gezimiz sona ermiştir, Artık Tayland’a doğru gemimizle yol alacağız.