3 Turan
Mustafa Kılıç’ın kaleminden: 3 TURAN (TURAN ASUT – TURAN GÖYMEN – TURAN ÇAKIRER)
Üç Turan anısı en sevdiğim anılar arasında yer alır. Tesadüf eseri Ayancık hava radar mevziinde ismi Turan olan üç büyüğüm vardı.
ALLAHÇI TURAN: Turan astsubay oto kıtasında görevli başçavuş idi. Turan abimin soyadı yanılmıyorsam Asut idi. Biz ona Allahçı Turan derdik. Dini bütün derler ya işte öyle bir insandı. İbadetlerini aksatmaz kimse ile de çok içli dışlı olmazdı. Kibar kendi halinde biriydi. Kanarya beslediğini biliyordum, ben izne giderken kanaryamı ona bırakmıştım. Döndüğümde boş kafesi bana verip, kuşumun öldüğünü söyleyince çok üzülmüştüm. Yer yokluğu nedeni ile sobaya yakın bir yere astığını sohbet sırasında öğrendim. Bence sıcaktan öldü kuşum. Sonrasında çok yakın bir ilişkimiz olmamıştı. Gelelim Allahçı Turan hikâyesine.
Havaların güzel olduğu bahar, yaz ve sonbahar günlerinde her öğlen voleybol maçı yapardık. Hem de çok iddialı maçlar. Tepsi baklavasına, böreğine. Büyüklerimiz ise akşamına rakı sofrasına iddiaya girerlerdi. Lise ve askeri okul voleybol takımında oynamamdan kaynaklı iyi bir voleybol oyuncusunu olduğumu söylemeliyim. Bu yüzden takımlar beni almaya özen gösterirlerdi. Bu konu ile ilgili daha önce de yazmıştım. Biraz övünmemi mazur görün lütfen. Maçlar komutanlık binası ile ikmal binası arasında düzlükte yer alan voleybol sahasında oynanırdı. Oyun gereği top bazen servis çizgisinin çok arkalarına doğru giderdi. Topu almak da en genç oyunculara düşerdi. Ayancık tarafına giden toplar çok sıkıntı yaratmaz idi. Ancak İstefan tarafına giden toplar hafif meyilli olmasından kaynaklı biraz daha uzaklara giderdi. Eğer biz bu tarafta oynuyorsak, çoğunlukla top almaya giden en genç ve rütbesiz ben oluyordum. Bir bahar günü yine bir maç sonrası bu yönde top oldukça aşağı doğru gitmişti. Topu almaya her zamanki gibi ben gittim. Uzamış yeşil otlar arasında topu ararken, birden yüzükoyun yere yatmış Allah’çı Turan abiyi gördüm. Ne yalan söyleyeyim korkmuştum. Topu alırken, “Turan abi burada ne arıyorsun,” dedim. O da bana, “ Mustafa Allah’ın işine bak. Yüceliğine bak. Yarım saattir şu karıncaları izliyorum, hiçbiri birinin yolun kesmiyor ve taaa şuradan şuraya askeri düzende yol alıyorlar. Allah’ın yüceliğine tanıklık ediyorum,” dedi. Ben de hayırlı işler abim deyip top ile oradan uzaklaştım. Sonraki günlerde bu durumu devre arkadaşlarıma anlattıktan sonra Turan abinin adı Allahçı Turan olarak kaldı.
ALLAHSIZ TURAN: Yukarıda Allahçı Turan abimden bahsetmiştim, şimdi de Allahsız Turan. Tesadüf eseri Allahsız Turan abim de oto kıtasında astsubay kıdemli başçavuş idi. Turan Göymen abim ile daha önce yazdığım bir balık yeme hikâyemiz olmuş idi. Onun yüzünden, çok haklı olsam da bir hafta göz hapsi cezası almıştım. Neyse, yağmurlu bir akşam şadırvanın oradaki askeri gazinodan çıkıp hemen jandarmanın yanındaki bekâr evime giderken olay gerçekleşti. Turistik restoranın arkasındaki sokakta üç kişi itiş kakış bir haldeydiler. Yaklaştıkça loş sokağı kallavi küfürler kaplamaya başladı. Hafızamdan silinmeyen küfür şöyle idi: “ Sizin Allahınızı, kitabınızı …” Küfrü eden sadece üç kişiden ortada olandı. Ben yaklaşınca diğer iki kişi beni tanımış ve “Mustafa astsubayım iyi ki geldiniz, ne olur yardım edin,” dediler. Yardım isteyenleri tanıdım, Turistik lokantada çalışan garson arkadaşlar idi. Ortadaki sarhoş olan ki öyle böyle sarhoşluk değil. Zil zurna derler ya işte öyle.
Ne oldu demeden garson arkadaşlar Turan abi çok içti. Sonrasında tuvalete girdi. Uzun süre çıkmayınca bakalım dedik. Lavaboda yerde oturuyordu. Musluk da sonuna kadar açık üstüne su sıçrıyordu. Kaldırdık evine götürelim dedik. Bu sırada tuvaletin pencere pervazında Turan abinin tabancasını gördük. Onu da aldık dışarı çıktık. Buraya gelirken ayılır gibi oldu. Biz de tabancasını beline sokmaya çalıştık. Buna çok kızdı, bu tabanca benim değil sizin “ Allahınızı… kitabınızı…” diye küfretmeye bize vurmaya kalkıştı. İyi ki sen geldin. Turan abi beni tanıdı, biraz sakinleşti. Ben de garson arkadaşları sağ olun deyip gönderdim. Turan abi silahı bana verdi ve, “Onların Allahını, kitabını… bu tabanca benim değil,” dedi. Tamam, abi deyip silahı belime soktum. Zaten evi benim evimin hemen yanındaki binada idi. Merdivenleri çıkarken çıkardığımız gürültüden olsa gerek yenge hanım aşağı doğru gelerek bizi karşıladı. Birlikte Turan abiyi yatağa yatırdık. Silahı da yengeme teslim edip ayrıldım. Eski sürtüşmemizden kaynaklı kin besleseydim, silahı denize atar Turan abinin başını belaya sokabilirdim. Ama bu bana yakışmazdı. Turan abinin sesi merdivenden inerken hala duyuluyordu. “Senin de Allahını, kitabını…”
Eh artık kaçınılmaz olarak o günden sonra Turan abinin lakabı Allahsız Turan olmuştu.
SESSİZ TURAN: Radarımızda üçüncü Turan da mevzi komutanımız albay Turan Çakırer idi. Hiç unutmam 1 Mayıs günü için bir program yapmıştı. Günler öncesinden de radarda anonslar yaptırmıştı.“ Sinop Orman İşletmesinden getirtilen çam ağaçları, bahar bayramı nedeni ile Cumartesi günü radarda dikilecektir. Bu nedenle tüm personel ve aileleri ile birlikte radar mevziinde piknik planlanmıştır. Mesai araçları 1 Mayıs Cumartesi günü aynı saat ve güzergâhları takiple radara gelecektir. Tüm personel ve ailelerinin katılmasını rica ederim, mevzi komutanı. ” Bu anons her tekrarlanışında biz bekâr astsubayların yüzü gülücükler ile doluyordu. Bunu tüm bekârlar adına söyleyebilirim. Zira piknik demek, ailelerin gelmesi demek. Bizlerin özlemini çektiğimiz ev işi sarmalar, börekler, tatlılar demekti. Komutanın rica etmesi de bilindiği üzere emir idi. Yani börekler, sarmalar, tatlılar garanti.
1 Mayıs Cumartesi Şadırvanın önündeki, mesai otobüsünde, misafirhanede kalan bekâr astsubaylar olarak yerimizi almıştık. Ben voleybol topunu, Faik de sazını yanına almıştı. Diğer mesai otobüsü de lojmanlardan hareketle personeli toplayıp radara getirecekti. Bizim otobüsümüz radar yoluna dönünce, kimsenin binmediğini fark ettik. Ama önemli olan öbür otobüs idi lojmanlardan börekler, pardon aileler gelecekti. Radara kısa sürede çıktık. Otobüsümüz karargâhın önünde durdu. Komutanımız Turan Çakırer ve eşi bizi karşıladılar. Yanlarında nöbetçi amiri ve yanılmıyor isem kızları da vardı. Selam verip günaydınlaştık. Arkalarına geçip gelecek olan ikinci otobüsü beklemeye başladık. Çok geçmedi operasyon önünden mesai arabası göründü. Yaklaştıkça birbirimize bakmaya başladık. Çünkü mesai arabasında kimse yoktu.
Otobüs durdu şoför Feridun Ersoy kapıyı açtı,“ Günaydın komutanım dedi,” eli ile kapı kolunu ittirip kapıyı kapattı ve oto kıta yönünde sürüp gitti. Oradakilerden kimse konuşmadı, sessizce komutana bakıyorduk. O da on beş yirmi saniye durdu ve bizlere döndü. Hadi Er’ler ile beraber ağaç dikelim dedi. Topu topu yirmi ağaç diktikten sonra…
Caminin orada komutan için ayrılmış piknik masasında eşleri hanımefendinin getirdiği yiyecekleri afiyetle yedik. Bu arada birkaç subay ve astsubayın iki özel araçla yanımızdan geçtiğine şahit olduk. Yemek sonrası teşekkür edip komutanımızın yanından ayrıldık. Uygun bir mesafe uzaklaşınca da sanırım ilk önce ben “ Oğlum… ben olacağım, hemen geri çağırma planını uygular, tüm personeli radara yığardım. Komutanımız amma da sessiz kaldı,” dedim. Zira hem efendiliği hem de kişilik olarak bu kadar iyi bir insan ve komutana bu yapılmaz idi. Diğer günler bu olay ile ilgili hiçbir söylemi olmadı komutanımızın. Biz hayalin kurduğumuz börekleri, sarmaları yiyemediğimiz için çok söylendik. Ama komutanımız bu konuda hiç sesini çıkarmadı. Eh artık o da “Sessiz Turan” lakabını hak etmişti.
Güzel bir anı yazmışsınız kutluyorum. Ancak kafama takılan bir hafta göz hapsi cezası aldım diye yazmışsınız Astsubaylara göz hapsi cezası o dönem de yasal olarak yoktu. Oda hapsi vardı. Göz hapsi subaylara uygulanıyordu. Teşekkürler.
Hava radar mevziin’de giz hapsi uygulanıyor. Ben bir hafta radardan ayrilmamistim.
Kaleminize sağlık hocam. Güzel anılar biriktirmişsiniz..
Mustafa çok beğendim Ayrica zekana hayranım bu kadar anıları nasıl hatirlayabiliyorsun.Selamlar
Çok güzel ûslubunla tadına doyulmaz hikayelerini okumaktan büyük keyif alıyorum. Teşekkürler kardeşim.
Selamlar emeğinize sağlık çalışmanız için teşekkür ederim. Ben 1984/2 tertip onbaşı yalçın işgüdengil telsiz vericiler binasında antrak operatörü idim kullandığımız cihaz antcc3 antrak cihazı idi o dönem komutanım yüzbaşı mesut aşçı idi baş çavuşlarımdan Hüsnü sarıgül, Ahmet tozman, Akif ekler, yeni ast subay güray gökalp. O dönem hizmet muhafız kıta komutanımız binbaşı Davut ordu Radar komutanımız Turhan Toktamış, ayancıkta 5.5 ay kaldım sonra beni sinopta amerikan üssünde bizim telsiz rölelerimiz vardı oraya göreve gönderdiler 8.5 ay da orada amerikan üssünde bulundum hayatımın en güzel zamanları idi çok güzel anılar birikti çok güzrl insanlarla tanıştım o kadar etkilendim ki unutamadım yıllar sonra bulabildiğim asker arkadaşlarımdan whatsapp gurubu kurdum ayancık tertiplerim diye hala görüşüyoruz. Ömür çok çabuk geçti yaş oldu 60, 40 yıl geçmiş o güzel günlerin üzerinden selam olsun o günlere, selam olsun o güzel insanlara.