Adam Gibi Saç Tıraşı
Sinop Ayancık’ta yaşadığım Hava Radarı ve Ayancık anıları…
Şimdi Ayancık’a ulaşım çok kolaylaştı. Eskiden Samsun’dan sabah bir, akşam bir otobüs ile ulaşılabiliyordu. Yine aynı şekilde Ayancık’tan ayrılmak isteyenler de bu rutine uymak zorundaydı. İstanbul’dan geliş ve gidiş de vardı. Ancak bu yolu iki veya üç kez kullanmışımdır. Çok uzun ve yorucu yolculuk yapılırdı. Tabi özel araçları saymıyorum. Onlar bile azdı. Ben Eskişehirli olduğum için önce Samsun’a gelir, oradan da Ayancık’a hareket ederdim. Sabahki veya akşamki tek otobüsü kaçırdınız mı yandınız. On iki saat beklenirdi.
Senelik kış iznimi kullanıp Ayancık’a dönme zamanım gelmişti. Eskişehir’den Samsun’daki akşam hareket edecek Ayancık otobüsüne yetişecek şekilde planlama yapıp biletimi almıştım. Ne olur, ne olmaz diye de iki saat önce Samsun’da olacak şekilde bilet ayarlamıştım. Kış şartları nedeniyle hızlı gittiğimizi söyleyemem ancak Merzifon yakınlarında hava iyice kötüledi. Kar yağışı otobüsün hızını iyice yavaşlattı. İşte tam orada içime bir korku düştü. “Yandık bu gece Samsun’da kalacağım.” demeye başladım. Evet, öyle de oldu. O geceyi Samsun Orduevi lobisindeki koltukta geçirdim. Ertesi gün mesaide olmalıydım. Ama buna olanak yoktu. Ertesi sabah Sarıoğlu otobüsü ile hareket ettim. Doğal olarak Ayancık’a varmam öğle saatini buldu. Tabldot alışverişi için aşağı inen araba ile de yukarı, radara çıktım. Radardaki misafirhanede üstümü değişip görev yerime gittim.
İdari kısımda Refik Ünlü Başçavuşa geldiğimi söyledim. O gün için yok yazılmıştım. Bağlı olduğum ilk amir, harekât eğitim amiri olduğu için de gidip kendisine görünmeliydim. O dönemde harekât eğitim amirimiz Binbaşı Bekir Gönder idi. Onunla aramızda her zaman bir mesafe vardı. Nasıl söyleyeyim birbirimize karşı soğuktuk. Çok da samimi olalım demiyorum ama bana karşı bir tavrının olduğunu hissediyordum. Neyse, ne de olsa ilk sicil amirimizdi, biraz otoriter olmalıydı herhalde.
Kapıyı çaldım. Gir komutunu duyduktan sonra içeri girdim, topuk selamımı verdim.
- Komutanım izinden döndüm.
- Neden geç geldin, mesaiyi kaçırdın.
- Planladım ama Merzifon’dan sonra kar nedeni ile geciktim.
- Peki, onu anladık, bu saç ne?
- Yeni geldim komutanım, şimdi tıraş olacağım.
- Git tıraş ol öyle gel.
- Emredersiniz komutanım.
Selam verip dışarı çıktım. Koridorun sonunda gazinomuzun içerisinde küçük bir berber odamız vardı. Asker berbere saçımı iyice kısaltmasını söyledim. Gülmeyin o zaman gür saçlarım vardı benim de. Tıraş sonrası Bekir Gönder Binbaşımın odasına bir kez daha gittim. Kapıyı çaldım, gir komutundan sonra topuk selamımı verip içeri girdim.
- Tıraş oldum komutanım.
- Ne tıraşı sen buna tıraş mı diyorsun. Dön bakayım arkanı.
Dalga mı geçiyorsun, sana tıraş ol dedik.
Git adam gibi tıraş ol da gel. Çık dışarı.
Kapıdan çıktım. Nasıl çıktım bilemiyorum. Herhalde sinirden kıpkırmızı olmuştum. Nasıl böyle konuşabiliyordu. Tıraş olmuşum lan. Şeytan diyor ki…
Askerlikte bir laf vardır. Ast yumurta gibidir. Üst de kaya. İster yumurtayı kayaya vur, istersen kayayı yumurtaya, kırılan hep yumurta olur. Sakin olmalıydım. Tekrar berber odasına gittim. Koltuğa oturdum. Askere de bir çay kapmasını söyledim. Berber koltuğunda çayımı afiyetle içtim. Çay içerken de bir sağdan, bir soldan aynada tıraş olmuş kafama bakıyordum. Tekrar Bekir Gönder Binbaşımın odasına gittim. Kapıyı çalıp, gir komutunu beklemeden içeri daldım. Topuk selamımı da verdim.
- Bak, bak isteyince oluyor. İsteyince adam gibi tıraş olunabiliyormuş demek.
- Komutanım bir şey diyebilir miyim?
- Söyle.
- Az önce bana adam gibi tıraş ol da gel demiştiniz.
- Evet
- Ben gittim çay içtim de geldim, Tıraş olmadım, Siz şimdi tıraşımın olduğunu söylüyorsunuz. Valla ben bir şey anlamadım.
- Çık dışarı, Çık gözüm görmesin seni.
Emredersiniz dedim, topuk selamımı da verip odadan çıktım.
Saç tıraşından değil ama mesaiye geç geldiğim için savunmamı aldırdı ve bana iki gün göz hapsi verdi. Yani iki gün radardan aşağıya inemedim. Zaten benden hoşlanmazdı, tayin olup gidene kadar da benden hoşlanmadığını düşünüyorum. Gerçi eski fotoğraflara baktığımda karşılıklı göbek bile attığımız fotoğrafımız varmış. Harekât eğitim yemeğinde herhalde.
Hani derler ya, intikam soğuk yenen bir yemektir. Bahar ayları gelince, bizim radarda voleybol maçları başladı. Bekir Gönder Binbaşım da maçlara gelmeye başladı. İşte fırsat elime geçmişti. Ne yapıp edip Bekir Binbaşının karşısındaki takımda yer alıyordum. Gerisini anlamışsınızdır herhalde. Bana kaldırılan her güzel topu smaç olarak Bekir Binbaşının üzerine vurmaya başladım. Anlamasın diye de bazen diğer taraflara topu gönderirdim. Sonuçta zeki adam, dört beş maç sonra uyandı. Kıdemini de kullanarak beni kendi takımına almaya başlayınca üstüne atılan toplardan kurtuldu.
Evet orada o voleybol maçlarını çok iyi hatırlıyorum. O hareketleri gördükçe kıs kıs gülerdik. Mustafa yine yaptı yapacağını derdik. Güzel günlerdi be…
Zamanın subayları biraz kabrisliydiler ama ben de aynı şekilde Çanakkale’ye kursa gidecektim mevzi komutanı 1956 Lı Avni arbaş vardı adam birlikle hiç alakası yoktu sabah erkenden Boğaziçi restaurant vardı Bartın’da oraya içmeye gider akşam mesai bitiminde kür kütük sarhoş evine giderdi bir değil iki değil gergin böyleydi böyle adam Çanakkale’ye kursa gidecem odasına çağırdı kurs belgesini mi verecekti bilmiyorum tam üç defa Traşa göndermişti bende çok kızmıştım ama programcı uğur içduygu binbaşı vardı o bununla arası pek iyi değildi bütün arabasıyla lokantada içtiklerini inkumunda çocuklarının eşinin resmi makam aracıyla turladıklarını hepsini görüntülemiş Hava kuvvetlerine şikayet etmişti o zamanki komutan Tahsin Şahinkaya idi akibetinde sanırım emekliye sevk ettiler askerlik böyle bir şey insan haketmedikleri cezaya çarptırılıyorlar nerde böyle bir ceza sistemi var adamlar hem hakim hem savcı kimse de yok böyle bir saltanat
Cankuşum 😂
Ali Yılmaz sanıyorum Milli Güvenlik derslerine girerdi.
Çok güzel bir yazı bil hassa bir şey bilmeyip amir komutan olanlar için yazdığın beni çok eskilere götürdü bir kez daha
Çok güzel anlatmışsın..
YAZILARINIZI OKUDUM , ÇOK GÜZEL ANILARDAN BAHSETMİŞSİNİZ. AYANCIK HAVASI , DOĞASI İLE DE ÇOK GÜZEL VE ŞİRİN BİR İLÇE . EŞİM AYANCIK LI (VAZİYETTEN ÖTÜRÜ ORALI OLDUK) BEN KIRKLARELİ LİYİM.BU GÜZEL VE ŞİRİN İLÇEYİ İLK GEZİP TANIDIKTAN SONRA İNANIN BU YÖRENİN İNSANINI , HAVASINI ÇOK SEVMEYE BAŞLADIM.YAZIN İZNİMDE GİDİP BİR SÜRE ORADA DİNLENDİKTEN SONRA İSTANBUL’ A GELDİĞİMDE BEDENİMİN VE RUHUMUN RESETLENDİĞİNİ HİSSEDİYORUM.BENİ BU GÜZEL İLÇE’ NİN YETERİNCE TANITILAMAMASI VE ÜLKE EKONOMİSİNE ÜRETİM ANLAMINDA KATKI SAĞLAYAMAMASI ÇOK ÜZÜYOR.
Münip abininde 7 gün göz hapsivar “sandalda rakı içmekten….”mevzi kom.hediye danisten…