Ayancık Ormancının Uçağı
1978’de Ayancık’ta başlayan Kokpit.aero yazarı Mustafa Kılıç’ın havacılık serüveni yıllar sonra nasıl yine Ayancık’la kesişti?
1978’de Ayancık’ta başlayan Kokpit.aero yazarı Mustafa Kılıç’ın havacılık serüveni yıllar sonra nasıl yine Ayancık’la kesişti?
30 Ağustos 1978’de düzenlenen törenle rütbelerimi takmıştım. Artık ben de çok sevdiğim havacılık camiasının bir ferdiydim. Kollarımda altın sarısı parlayan ve sanki beni istediğim her yere götürecekmiş gibi hissettiğim rütbelerimle gurur duyuyordum. Tören sonrası bıranş okullarımıza geri döndük. Görev yapacağımız birliklerin kura çekimleri yapılacaktı. Sicil numaralarımıza göre bizleri kura torbasına çağırıyorlardı. 45’inci sıra geldiğinde bir çırpıda sahneye fırlamış ve kuramı çekmiştim. AYANCIK Hava Radar Mevzi Komutanlığı, SİNOP.
AYANCIK HAVA RADAR MEVZİ KOMUTANLIĞI
Sinop’u haritadan biliyordum ama Ayancık neresi oluyordu, hiç duymamıştım. O şaşkınlığı üzerimden atamamışken, arkadaşlarımdan Canfer Özcan yanıma geldi. “ Devrem tebrik ederim, memleketime gidiyorsun” dedi. O gün Canfer’den çok az şey öğrenmiştim.
Ayancık ile ilgili birçok şeyi ise Ayancık’ta yaşayarak öğrendim. O benim ilk aşkımdı. On sekiz yaşındaydım, ailemden bağımsız yaşıyordum, bir işim ve param vardı. Bundan daha keyifli ne olabilirdi? İlk maaşımı aldığımda Ayancık’ta panayır vardı ve aylardan Eylül’dü. Panayırdan aldığım çakı ve muhtar çakmağımı hala büyük bir özenle saklarım.
Şadırvanın hemen arkasındaki askeri gazinonun üst katında, iki arkadaş bir odayı paylaşmaya başlamıştık. Kısa bir süre sonra önce radardaki misafirhaneye geçmiştim. Rahat edemeyince Hüseyin YAVUZ dostumun Akbank karşısındaki evlerine kiracı olarak çıkmıştım. Daha sonra bekâr evi anlaşmazlığı sonucu, sahilde balıkçı Ziya dayının üst kat komşusu olmuştum. Ta ki 1983 yılında Ayancık’tan ayrılana kadar.
AYANCIK YAŞAMINDAN KISA NOTLAR
Ayancık yaşantımı anlatmaya başladığımı fark ediyorum ve korkuyorum. Zira anlatamayacağımın bilincindeyim. Yine de çok kısa bazı şeyleri yazmadan geçemeyeceğim. Bekâr evindeyken komşularımıza gelen odunları eşofmanlarımızı giyerek güle oynaya taşıdığımızı hatırlıyorum.
Akşam olduğunda kapı çalardı bir tepsi içinde ev yemeği gelirdi. Ayancıkspor’da top oynarken karda, yağmurda Motor Necati canımızı çıkartırdı. Balıkçı Ziya dayı eline taktığı kalkanla gazinoya gelir “ Gençler balık benden, rakı sizden” derdi. Günlerce yalvararak, üstelik sarı çizme de satın alarak gittiğim balık avından, kusarak dönerdim.
Deniz nakliyat’ın İnebolu açıkların da batarak kaybolan gemisinin, tekrar Ayancık’ta su yüzüne çıkması ve İstefan Koyu’na girmesine tanıklık etmiştim. Ha! Bu ara Deniz nakliyatın önündeki begonya saksısını çalan bendim. Çamurcu sahilinde boğulmaktan kurtardığım bayan öğretmenden yediğim tokadı hiç unutmam. Hem cankurtaran hem de tacizci olmuştum. Şekerci Osman amcam, işi varken dükkânı bana bırakır giderdi. Sattığım fındık şekerinin para üstünü vermek için kasayı açtığımda, maaşımdan fazla parayı orda görürdüm. Ahmet herhalde askerdeydi. Onun evinde onun yerine Ispıt’ları ben yerdim. Acar kahvesinde bilardo’da çok can yakmıştım. Ayorfam’daki bir düğünde, ilk kez içtiğim votkanın etkisiyle bateriyi deli dolu çalan da bendim. Bir de çok güzel bir kıza âşık olmuştum. O da bende saklı kalsın. “Alışmak sevmekten daha zor geliyor” şarkısını bitirene kadar sahildeki çay bahçesinde yağmur altında otururdum.
Ayancığı anlatabilmeme imkân yok, daha doğrusu bu yazıda yok. Umarım ayrı bir hikâye kitabına anılarımı sığdırabilirim. Gerçek dostluğu, arkadaşlığı ve paylaşımı orda öğrenmiştim.
KUYRUK DİKMESİNDEKİ “AYANCIK”
Yıllar sonra havacılık tarihi ile çalışmalarımda elime birkaç fotoğraf geçti. Bir uçağın kuyruk dikmesinde “AYANCIK” yazıyordu. Nasıl mutlu olduğumu bilemezsiniz. Hemen o fotoyu bilgisayarım masaüstü arka planı olarak kullanmaya başladım. Şu an da, o fotoğraf karşılar beni. Eh artık vefa borcunu ödeme zamanı geldi sanırım.
Benim Atatürk’ten sonra hayranı olduğum tek insan diye nitelendirdiğim, Tayyareci Vecihi Hürkuş’un kitabını okurken Ayancık kasabası üzerinden nasıl geçtiğini anlatan bölümü abartısız onlarca kez okumuşumdur. İlginizi çeker diye burada sizlerle paylaşmak isterim. Türkiye’nin Baş Tayyarecisi Vecihi Hürkuş ikinci yurt gezisi sırasında Zonguldak – Cide tarafından Ayancığa yaklaşır. Tarih 4 Eylül 1931’i göstermektedir. İsterseniz bu anıyı Hürkuş Hocamızın kitabından aktaralım.
“Hava çok sakindi, yaprak bile kıpırdamıyordu. Programımızda birinci durak Ayancık ve konağımız (gece kalış yeri) Sinop olacaktı. Aynı şartlar içinde uçarak Ayancık üzerine vardık, bu güzel sahil kasabamızın halkını ziyarete başladık, sahilde halk futbol sahasının tribün kısmında toplanmışlardı. Her taraf bayraklarla süslenmiş, bir bayram havası vardı. Tayyarenin inmesi için gerekli hazırlıklar yapılmış ve talimat gereği oyun sahasının ortasında duman çıkaran maddeler de yakılmıştı, ama bu hazırlık boşa giden bir emek olmuştu. Çünkü hem saha çok küçük, hem de etrafı duvarla örtülü, inişe ve kalkışa imkân vermeyen bir halde idi. İniş imkânsızlığını, bir kâğıda sebepleri ile yazarak topluluğa attım. Rotamı Sinop’a çevirip uçuşa devam ettim.
Türk Tayyare Cemiyeti (T.Ta.C.) kurulduğu yıl olan 1925 yılı sonlarında yurt genelinde 200 şubeye ulaşmıştır. Bu kadar hızla örgütlenmesinin en büyük nedeni daha önce yapılanmasını oturtmuş Türk Ocakları’nın cemiyete yardımlarıdır. Yaptığım araştırmalarda şu ana kadar Ayancık T.Ta.C. Şubesinin kesin kuruluş tarihine rastlayamadım. Ancak rastladığım çok ilginç iki belge Ayancığı ilgilendiriyordu. Bilindiği üzere cemiyetin ilk aldığı karar madalya nizamnamesi idi. Yani T.Ta.C.’ ne yardımda bulunanlara Murassa, Altın, Gümüş ve Bronz madalyalardan verilmesiydi.
ZİNGAL ŞİRKETİ MÜDÜRÜ
28 Eylül 1931 Ayancık Zingal Şirketi Müdürlerinden Baki SAİT Bey 250 TL. Bağışta bulunmuş. 4321 No’lu kayıtla kendilerine “Altın Madalya” takdim edilmiş.
18 Ekim 1932 tarihinde ise Ayancık Tayyare Cemiyeti Şube Reisi Sami Bey 305 TL. Bağışta bulunmuş. 4363 No’lu kayıtla kendilerine “Altın Madalya” Takdim edilmiş.
Bu iki değerli insanın yapmış oldukları yardım gerçekten büyük bir vatan sevgisinin sonucuydu. Bireysel olarak yapılan bu yardımlar küçümsenecek rakamlar değildi. Madalyalar ile ilgili bulduğum bu iki belge şimdilik şöyle düşünmemi sağlıyordu. Birincisi 1931 yılı Eylül’ünde cemiyet bilinci oluşmuştu. İkincisi 1932 yılı Ekim’inde T.Ta.C. Şubesi kuruluşunu çoktan yapmıştı.
İLK AYANCIK UÇAĞI
1933 yılı Ayancık Tayyare Cemiyeti Şubesinin sükse yaptığı bir yıldı. Çünkü daha birçok büyük il adını taşıyacak bir uçak satın alamazken Ayancıklılar ilk uçaklarını alıyorlardı. O dönemde uçak alan il ve ilçeler adını verdikleri uçakları 30 Ağustos günü bir törenle il veya ilçelerinde görmek isterlerdi. Ayancıklılarda çok istemelerine rağmen bu mümkün olmadı. O dönemde uçağın inebileceği kadar bir düzlük Ayancık’ta yoktu. Ad konma törenlerinin yapıldığı 30 Ağustos, Zafer Bayramı olarak kutlanır. (Hepimizin bildiği gibi) ancak o yıllarda yapılan törenler nedeniyle 30 Ağustos Tayyare ve Zafer Bayramı olarak adlandırılırdı.
Uçaklarına ad verme törenini yapamayan Ayancıklılar çok üzülürler. Bu üzüntülerini çok iyi anlayan T.Ta. C. yetkilileri ilk fırsatta Ayancık uçağını Ayancık semalarına gönderirler. Halk mutlulukla uçaklarını seyreder. O coşkuyla 1934 yılında ikinci Ayancık uçağını alabilecekleri parayı toplamışlardır bile. Cemiyet yetkilileri bu heyecanı söndürmek istemezler.
1934 yılı 30 Ağustos’unda Ayacık, Bafra ve Çarşamba uçaklarının ad konma merasimini birlikte yapmaya karar verirler. En uygun yer Sinop’tur. Toprak bir düzlük uçakların inip kalkabileceği şekilde düzenlenir.
SİNOP’TA TAYYARE BAYRAMI
Tören günü geldiğinde Ayancıklılar Sinop meydanında hazırdılar. Tören kısaca şöyle olur. Tayyare Cemiyeti Şube Başkanları bir konuşma yaparak halka teşekkür ettiler. Ayancıklılara Şube Reisi Sami Bey hitap etti. Uçağın isminin yazılı olan kuyruğu bir örtüyle kapalıydı ve bir kurdele ile süslüydü.
Adet olduğu üzere o anda en fazla bağışı yapan örtüyü kaldırmaya hak kazanırdı. Ayancık uçağının örtüsünü Sinop’lu tüccarlardan Hacı Ömerzade İzzet Bey 30 TL. Bağışlayarak kazandı. Sinop Valisi Abdülhak Savaş Bey kurdeleyi kestiğinde, meydanı alkış sesi inletiyordu.
Dikkatiniz çektiğinden eminim. Keşke Ayancıklı birisi örtüyü kaldırsaydı, diyorsunuz. İki yılda iki uçak almak hiçbir ilçenin başarabileceği bir iş değildir. O gün yüksek bir meblağı ödeyecek Ayancıklının çıkmamasını normal karşılamak gerekir. Bir de Sinopluların hiç uçak almadıklarını düşünürseniz, bu sizi rahatlatır.
1935 yılında Cemiyet adını Türk Hava Kurumu (THK) olarak değiştirir. On yılda THK’ya 229 uçak bağışlanmıştır.
ZİNGAL T.A.Ş. ve 56.702 LİRA
12 Kasım 1939 Tarihli THK kayıtlarında şu bilgiye ulaştığımda şok oldum. Ayancık ZİNGAL T.A.Ş. “ 56.702 TL.” Evet, yanlış okumadınız, (Ellialtıbinyediyüziki ) bağışta bulunur THK’ya. Bu bağış karşılığı 4871 No’lu kayıtla Zingal T.A.Ş. ye “ Murassa Madalya” verilir. Murassa; değerli taşlarla süslenmiş demektir. Bilmeyenler için Zingal’ı birazcık anlatalım.
Ayancık ormanları 10 Şubat 1926 tarihinde Türkiye Tekel Kibrit Fabrikaları tarafından işletilmeye başlanmıştır. Temmuz 1928’de ismini Zindan ve Çangal dağlarından alan “ZİNGAL” şirketi işletme haklarını devralıyordu. Şirket Belçikalıların ağırlıklı olduğu bir topluluktu. Alman, Rus, Polonya ve İsviçreli ortaklardan oluşan topluluk Zingal’ı Türkiye’nin birinci, dünyanın ikinci büyük orman işletmesi haline getirdi. Fabrikada 1.500 – 2.000 işçi çalışmaktaydı.
1925 – 1945 yılları arasında faaliyet gösteren şirket yöre insanını sosyo-ekonomik yönden etkilemiştir. Şirket tarafından yaptırılan kültür evi daha sonra 1936 yılında halkevi olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Hilali Ahmer (Kızılay), Ayancık idman Yurdu, Türk Tayyare Cemiyeti, tiyatro ve toplantı salonu bu binada faaliyet göstermiştir. Fabrikadan elde edilen elektrik enerjisi ilçe merkezinde kullanılmıştır. Doğal olarak okuma yazma oranı üst seviyededir.
BULUNAMAYAN MURASSA MADALYA
Zingal şirketine Murassa Madalya ile birlikte, madalya beratı da verilmiştir. Ancak şu ana kadar bu belgeye ulaşılamamıştır. Ayancıklı kardeşim Volkan Atılgan EMEK ile tanışınca bazı fotoğraf ve bilgileri paylaşmaya başladık. Kendisinden bir büyüğü olarak madalyanın ve beratının izini sürmesini rica ettim. Umarım ulaşırız.
Ayancıklıların armağan olarak almış oldukları iki uçağa ilaveten Zingal şirketinin bağışı ile bir uçağa ad konulması gerekirdi diye düşünüyorum. Demiryolu çalışanları ve müstahdemlerinin aldığı uçak gibi. Umarım bu bilgilere de ulaşırız.
Ormancılıktan elde ettikleri gelirlerinden büyük bir bölümünü havacılık için harcayan Ayancıklılara ne kadar teşekkür edilse azdır. Kelimelerle anlatılamaz. Hele benim Ayancığa olan borcum,
Sevgim, saygım, özlemim…
Yazarın notu: “ Ayancık, ormancının uçağı” yazımı geçen ay kaybettiğimiz Ayancıklı devrem Hv. Astsubay Canfer ÖZCAN’a saygıyla ithaf ediyorum.
Mustafa KILIÇ
Ne kadar sıcak bir anı yazısı bu! Kalemin durmasın dostum.