Ayancıklı Prof. Dr. Sedat Demircan ile Röportaj
Ayancıklı Profesör Doktor Sedat Demircan ile Ayancık Gazetesi’nin röportajı.
Sevgili Ayancıklılar;
Ayancık ilçemizde haftalık çıkan Ayancık Gazetesi adına Ayancıkımızın yetiştirdiği önemli bilim adamı; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Sedat DEMİRCAN’la 31 Ağustos 2012 günü yapılan Röportaj
E. Erkaymaz: Sayın Prof. Dr. Sedat DEMİRCAN bizi kabul ettiğiniz için önce adıma ve gazetelerim için teşekkür ediyor, röportajımıza başlamak istiyorum.
Prof. Dr. S. Demircan: Ben teşekkür ederim, her şeyden önce böyle bir fırsatı verdiğiniz için.
E. Erkaymaz : Rica ederim, müthiş keyif aldım bizi kabul etmenizden dolayı… Efendim soruları iki bölümde hazırladım birinci bölümde sırasıyla size soracağız kısa yanıt olsun istiyoruz. İkinci bölümde kelime sorup, birkaç kelime ile cevap almak istiyoruz. İlk sorumuz: Prof. Dr. Sedat Demircan Kimdir?
Prof. Dr. S. Demircan: Evet, insanın kendini anlatması herhalde en zor şey olması gerek. Ayancıklı olmakla gurur duyan bir kişiyim. Ben burada doğdum, çocukluğum burada geçti. 1962 Ayancık doğumluyum evimiz Hamam Sokağında hala orada kalıyoruz. Babam Ayancık’ın şu an bilinen terzi ustası olmuş bir kişiydi. Allah rahmet eylesin 6 ay önce kaybettik. Terzi Mevlit Demircan’ın oğluyum 1975 yılına kadar Ayancık’ta büyüdüm İsmet İnönü İlköğretim okulunu bitirdim. Ortaokul 1. ve 2. sınıfları burada okudum. Daha sonra Zonguldak’a gittik. Lise eğitimimi orada okudum 1979 yılında Liseyi bitirdikten sonra; şimdiki gibi kurs imkanları yoktu. Kendi çabalarımızla, hatta o zaman Zonguldak’ta dershanede yoktu. İnsanın kendi çabalarıyla ne yapması gerekiyorsa, hayatı boyunca onu yapmaya çalıştım. Bir iki tane test kitabıyla hazırlandım. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. Yani Ankara maceramız, 1979’da başladı. 1985 yılında Tıp Fakültesini bayağı iyi bir not ortalamasıyla bitirdim. Sonrada göreve başladım. Hizmette 27 yılı bitirdik, 28. yıla döndük. Bu mesleği severek yaptım. Özetle söyleyebileceklerim bunlar. Anne, baba, amca çocukları buralı, ben Velioğlu sülalesi olarak bilinen bir sülaleden geliyorum. Zaviye Köyü’ndenim. Ayancık’lılar beni az çok tanırlar. Tanımayan gençler içinde bu kadar özet bir bilgi yeter herhalde. Eşimle Ankara’da tanıştık. Eşim Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde tarih profesörüdür. Okulunda buradan okuyan birkaç öğrencisi de vardır. İki çocuğumuz var. Kızım Endüstri Mühendisi oldu. Kendisi akademisyenliği seçti. Gazi Üniversitesinde YÖK’ün açtığı bir sınavı kazanarak asistan oldu. 13 yaşındaki oğlumuz 8. sınıfa başlayacak bu sene.
E. Erkaymaz: Neden doktorluğu seçtiniz? Doktor olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Prof. Dr. S. Demircan: Şimdi iddialı bir şey olacak ama, ben başka bir meslek hiç düşünmedim. Çocukluğumdan beri hep doktor olmak istemişimdir. Bunu açıklıkla söylemedim kimseye ama, arkadaşlarım, hocalarım yakıştırırlardı bu mesleği çalışkanlığımızdan dolayı. Şu da var ki birkaç dönüm noktalarım olmuştur. Mesela 1968 yılında biz henüz Ayancık’ta otururken ve okula başlamadan önce geçirdiğim bir trafik kazası var. Bir motosiklet çarpmıştı, sol bacağım kırılmıştı. O dönemde Samsun’da bacağımdan ameliyat oldum. Belki bu olay benim hayatımı etkilemiş olabilir. Doktor olmak, cerrah olmak bu nedenle aklıma gelmiş olabilir. Kendimi hep yakın hissettim bu mesleğe. Popüler meslek olması, özellikle çok sevilen bir meslek olması etkilemiş olabilir ama kesinlikle para kazanmak açısından düşünmedim.
E. Erkaymaz: Gerçi biraz anlattınız. Bu sorumuzun cevabı yanıtlarınızın içerisinde de var ama, ‘mesleğinizi seçmede sizi etkileyen nedir?’ dedik, aldık galiba cevabı; O trafik kazası ve çevrenizin etkileri…
Prof. Dr. S. Demircan: Facebook’ta takip edenler görmüş olabilirler pek çok şey var insan hayatında herkesi belki etkiler. Ne bileyim mesela babamdan duyduğum bazı şeyler vardır. Babaannemin verem hastalığından vefat etmesi, benim çocukluğumda böyle bir kaza geçirmem. Bunlar mutlaka etkilemiş olabilir. İnsanlara her meslek faydalı, insanlara daha faydalı meslek olarak düşünmüş olabilirim.
E. Erkaymaz: Sayın Demircan, biz sizi yakından takip ediyoruz, bilgimizde var. Okuyucularımızında bilgilenmeleri açısından; Kariyerinizdeki kitap, makale, konferans ve sempozyumlardan kısaca bahseder misiniz?
Prof. Dr. S. Demircan: 19 Ağustos itibari ile 27 hizmet yılım bitti, meslekte 28 yıl. Pek çok çalışmam oldu, pek çok yayınım oldu. Şu anda devam eden bir takım projelerimde var. Profesörlüğümün 7. yılındayım. Pek çok öğretim üyesi yetiştirdik, hatta benim asistanlarımdan yetiştirdiklerimden profesör olmak üzere olanlar da var. Düşünün artık meslekte belli bir kıdeme ulaştık. 200’ün üzerinde yayınımda var, kitap bölümleri var çeşitli ulusal, uluslar arası konuşmalarım var. Artık bizler kıdemli hocalar arasındayız. Davet ediliyoruz, gidiyoruz. Bilgilerimizi bu zamana kadar edindiğimiz tecrübelerimizi aktarıyoruz. Bilimsel çalışmalarımız hep devam ediyor.
E. Erkaymaz: Sayın hocam, ülkemizin önemli göğüs cerrahi hocalarındansınız. Mesleğinizde ben oldum noktasına vardınız mı?
Prof. Dr. S. Demircan: Bunu hiçbir zaman iddia etmem ve edemem de. Bilimde hiçbir zaman son yoktur. Her çıktığımız aşama işin başlangıcıdır. Ben hep öyle gördüm. Gençlere de bunu söylüyorum hep hedefleri olmalı insanın yapacağım şeyler var demeli. Yeter artık dediğimiz zaman zaten bitmişsinizdir. Bu kadar diye bir şey yok. Hedefler olmalı, insan hayatında aşamalar olmalı. Elbette ki belli mesafeye geldik. Tamam benim profesörlük unvanından başka alacağım unvan kalmadı. Sizden sonraki nesillere de bir şeyler verme zamanıdır. Bu aşamada en verimli çağımızdır. Daha çok çalışacak üreteceksinizdir.
E. Erkaymaz: Sayın Demircan, biraz özelden soralım diyorum. Yapamadığınız için pişmanlık duyduğunuz ne var?
Prof. Dr. S. Demircan: Şöyle söyleyebilirim; Akademik anlamda yapamadığım bir şey yok insanlar belki belli konularda beni yeterli anlayamadıklarını düşünüyorum. Nedir diye düşüneceksek; bu belki ülkenin şu anki durumu… Siyasi konuşma yapmak istemiyorum! Bir rektörlük mücadelesi vermiştim; daha faydalı olma adına girmiştim. Benim üniversitede eksik gördüğüm, yapmayı istediğim pek çok şey var. Projelerimi anlattım yeterince kabul görmedi. Veya bizim eksiklerimiz vardı, olmadı. Bir yerde bu sizin çabanızla kalmıyor. Belli bir dereceye girseniz de, oy alsanız da seçici bir kurul var YÖK… Ondan sonra Sayın Cumhurbaşkanına gidiyor. Bazı şeyler elinizde değil. Pişman mıyım, hayır değilim. Bu mücadeleye girdiğime pişman olmadım. Yine olsa yine de girerim. Yapabileceğimiz şeyler belki başka alanda var.
E. Erkaymaz: Sayın hocam, işiniz dışında vaktinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Prof. Dr. S. Demircan: Pek boş vaktim kalmıyor açıkçası. Ben dolu dolu yaşayan insanım. Evime vakit ayıramıyorum, sorunum orada. Ailemde alıştılar artık bu tempoya. Sosyal faaliyetlerinde var. Sivil toplum kuruluşlarıyla bağlantılıyım. Ankara Verem Savaş Derneğinin 7 yıldır başkanlığını yürütüyorum Ankara Verem Savaş Vakfımız var, boş vakitlerimi orada geçiriyorum. Hafta sonraları belki yarım gün çocuklarıma ayırıyorum. Onun dışında hep doluyum, gecede çok fazla uyumam zaten 4-5 saatlik uyku bana yetiyor. Güzel sıkı sorular hazırlamışsınız.
E. Erkaymaz: Kırmızı çizgileriniz var mı, varsa nelerdir?
Prof.Dr. S. Demircan: İlkelerimden taviz vermem! Bunlar nedir? Her alanda söylerim; bu ülkenin bölünmez bütünlüğü hiçbir şekilde bunun aleyhinde bir şey yaptırama. Hiçbir makam, hangi makamı teklif ederse etsin maddi, manevi hiçbir şey bunun önüne geçemez. Benim en önemli kırmızı çizgim bu… Atatürkçü çizgiden de hiçbir zaman ayrılmadım. Atalarımızdan ve dedelerimizden bunu gördük. Bunların dışında toplumun ahlaki değerleri, bunların uygulanması lazım. Meslekte de tabi ki kırmızı çizgilerim var. Hiçbir zaman, hiç kimse haksız yere Sedat Demircan şunu yaptı diyemez. Ben özel muayene hekimliği yapmadım. Prensip olarak hekim ile hasta arasında para alışverişi gibi bir şey düşünmedim. Ama hastanın getirdiği küçük, gönlünden kopmuş hediyeyi de geri çevirmedim. Ben bu mesleği maddi beklenti için yapmadım. Tabi ki para kazanmak hakkımız; yasal hala ki değer, etik sınırlara bağlı olarak alınmıştır. Bunun dışında belirgin başka prensibim yok.
E. Erkaymaz: Hocam verdiğiniz mesaj olması gerek mesaj, günümüzde de çok ihtiyaç duymaktayız. Teşekkürler… Sayın hocam diğer soruma geçince; hiç yanınızdan ayırmadığınız özel eşyanız var mı?
Prof. Dr. S. Demircan: Birkaç hatıra var elimdeki kalemden görüyorsunuz, bir kere kalemim olmalı. Babama ait tespihim vardır. Pek elimde tespihle dolaşmam. Bilim adamına yakışır yakışmaz diye düşünmeyin, ama manevi yönünü de ortaya koymak isterim. Ben kendi çağımda iyi bir Müslüman olduğumu, öyle yetiştirildiğimi, bu konuda Allah razı olsun annemden babamdan. Henüz ben hacca gitmedim ama ileride gitmeyi düşündüğümü belirtmek isterim. En azından ben tespihimi 5 defa hacca gönderdiğimi söyleyebilirim. En son babamla göndermiştim. Babamın bir yüzüğünü mutlaka cebimde taşırım, cüzdanımda olacaktır. Şimdi ayrılmaz parçamız oldu cep telefonlarımız ve saat tabi…
E. Erkaymaz: Sayın Hocam; beğendiğiniz, beğenemediğiniz huyunuz?
Prof. Dr. S. Demircan: Beğendiğim huyum diye bir şey söyleyemem. Genelde kendimle barışık bir insanım ama beğenmediğim bir huyum var. İnsanlara çabuk güveniyorum, yanılgılara düşüyorum. Bir insana körü körüne inanmak pek iyi bir şey değil ama, çok kolay kandırılabilen insan görünümünü verebiliyor olabilirim, bazılarına göre! Öyle de değilim tabi ki. Bunca yılın tecrübesi var. Herkese hoşgörüyle yaklaşıyorum, benim mesleğimin gereği de bu zaten yanılgılara düştüğüm oldu. Bir takım yetiştirdiğim kişilerden olsun, çevremden olsun canımı sıkan hareketlerde bulunuldu. Ben bunları ihanet ve hainlik olarak kabul etmek istemiyorum. Bunları yaptıklarından da pişman değilim. Ben bunları hayır için yaptım, öyle diyorum.
E. Erkaymaz: Sevgili Hocam; biz biliyoruz ki internet ortamında da tıkladığımızda binlerce Prof. Dr. Sedat Demircan çıkıyor. Oralara bakarak biraz dersimize çalıştık. Birçok derneklerde çalışmalarınız var başkanlığını yaptığınız dernek faaliyetlerinde istediğiniz sonuçlara ulaşabildiniz mi?
Prof. Dr. S. Demircan: Bu konuda tabi ki bir takım sıkıntılarımız var. Sivil toplum kuruluşunun başında olmak kolay değil. Türkiye’de bunu sürdürebilmekte kolay değil. Bu dernek Türkiye’de tek dernek özelliği açısından. Neden? Yarı resmi kuruluş, bu derneğin kuruluşu 1946’lara dayanır. Rahmetli Mevhibe İnönü’nün (İsmet İnönü’nün eşi) himayeleriyle kurulmuş bir dernektir. O yıllar verem hastalığının salgın olduğu yıllar. Hatta daha öncesini söyleyeyim; Ulu Önderim Mustafa Kemal Atatürk’ün de yakalandığı bir hastalıktır. Pek çok padişahın ölümüne sebep olan hastalık verem hastalığıdır. O nedenle verem savaşta istenilen noktaya gelmedik. Şu anda belki resmi kurumlar başardık, yaptık diyorlar ama bitiremedik. Bitmesini sağlamamız lazım, yine Verem Savaş Derneği deyince; her yıl Ocak ayının ilk haftası bu iş anılır. Kutlama demiyorum! Savaş kutlanır mı? Kutlanmaz… Ama bulaşıcı hastalığı bitirememek, beni üzen nokta da bu. Gelmek istediğimiz nokta, bu savaşın bitmesi. Nasıl devam eder o zaman bizim işimiz biter mi? Hayır… Biz o zaman koruyucu hekimliğe yöneliriz. Koruyucu Hekimlik Türkiye içinde önemlidir. Bu hastalığa bir daha yakalanmamak veya o hastaların sosyo-ekonomik düzeyini değiştirmek faaliyetlerinde bulunmak lazım. Eskisi gibi yardımlar toplanmıyor. 1986 yılında girdim daha sonra Başkan ol dediler. Borçlarını kapadım, çalışan personele şu an 130 bin lira maaş ödüyoruz. Bu görevimden bir kuruş gelirim yok, tamamen fahri bir görev olarak ben ve yönetim kurulu arkadaşlarım ücret almıyoruz. Bu yüzden yönetim kuruluna gelecek bulmak ta zor. Biliyorsunuz kardeşimde doktordur. Şimdi adı değişti Bülent Ecevit Üniversitesi oldu, Kara Elmas Üniversitesi Zonguldak’ta aile hekimi olarak çalışıyor kendiside Doçenttir. Onu da branşa yakın olduğundan ikinci Başkan yaptım zorla. Artık oda mecburen geliyor, çalışıyor faaliyetlere böylece iki kardeş yürütüyoruz. Tabi ki yönetim kurulu arkadaşlarımızın destekleriyle.
E. Erkaymaz: Sayın hocam; Biz çok iyi biliyoruz ki Ayancık Sevdalısısınız. Örf, adet, geleneklerimize müthiş önem veriyorsunuz neden?
Prof. Dr. S. Demircan: Kesinlikle sevdalıyım. Vallahi burada doğdum, büyüdüm. Ben buraya geldiğim zaman ayrı bir haz duyuyorum. Belki şuan yüzümdeki mutluluğu hiçbir televizyonda da görülmemiş ve rahat değilimdir. Şu arkamdaki gördüğünüz deniz, çocukluğumun geçtiği bu yollar, bisiklete bindiğim, koşturduğum caddeler bana mutluluk veriyor. Tabi biraz da hüzünleniyorum. Atalarım, dedelerim çok kişiyi kaybettik acılarını yaşadık onları hatırlıyorum, yeri geliyor üzülüyoruz, yeri geliyor ağlıyoruz. Ama genelde mutlu olduğumuz yer. Birkaç ayda bir mutlaka geliyorum enerji depoluyorum.
E. Erkaymaz: Bir saptama yapmak istiyorum. Erkek evladınızın sünnetini yani ilk mürüvvetinizi burada yaptınız. Biliyoruz ki Ankara’da ve Zonguldak’ta da müthiş çevreniz var.
Prof. Dr. S. Demircan: Tabi çocuklarım Ankara’da doğdu büyüdüler. Ama açın telefonla da ikisine de sorun ‘Nerelisiniz?’, “Biz Ayancık’lıyız” derler. Okudukları, çalıştıkları için çok sık gelemeseler bile burayı biliyorlar. Burayla bağlantım olduğunu biliyorlar. İleride oğlum ya da kızın düğünlerini belki Ayancık’ta yapmayacaklar. Başka yerlerde evlenecekler. Ama sünnet düğününü memleketimde yapmak istedim. İyi de bir tarih seçmişiz ki rahmetli babam da gördü. Ben, benim gibi Ayancık dışında yaşayan pek çok kişiye tavsiye ediyorum. Burada yapsınlar ki memleketi çocuklar unutmasın. Oğlum ömür boyu “babam benim sünnet düğünümü Ayancık’ta yaptı” diyecek. Dediğiniz gibi Ankara’da çok fazla kişi gelecekti ama ben bu kadar mutlu olmayacaktım.
E. Erkaymaz: Ben eğitim geleneğinden geldiğim için; sınıf öğretmenliğinden Milli Eğitim Müdürlüğüne kadar eğitimin her kademesinde çalıştım. Bu soruyu özellikle sormak istiyorum. Siz, Ayancıklı gençler için idolsünüz, önünü açtınız. Bir Ayancıklı delikanlının nerelere gelebileceğini gösterdiniz. Sorum şu; Ayancık’ta eğitim gören gençlerimize neler tavsiye edersiniz?
Prof. Dr. S. Demircan: Aslında bu röportajda belirttim! Hedef belirlemelidirler. Sizler zaten eğitimci olarak bunları veriyorsunuz. Mutlaka bir hedefi olmalı. Ülkeler kızıl elma peşinde, Amerika bir hedef peşinde, şu anda orta doğudaki petrol peşinde, yeni bütün enerji kaynaklarının peşinde, süper güç olma peşinde. Amerika yeterli zenginle sahip ülke değil mi? Kendi açısından, dünyaya hakim konumda ama hala nihai hedefleri var. Bizimde olmalı. Ülkelerinde hedefleri olmalı ama kişilerinde olmalı. Gençlere onu tavsiye ediyorum. Gençler ayakları üzerinde durmayı öğrenmeliler. Babam Allah rahmet eylesin uzun zaman yurt dışında çalıştı. Öyle fedakarlık yapan bir babaya layık olabilmek, o fedakarlığı yaşayan bir anneye layık olabilmek için çalışmam gerekliydi. Kardeşlerime de ben bunu aşıladım. Hepsinin meslekleri oldu çok şükür, hepsi devlette çalışıyorlar. Bir kardeşim daha öğretim üyesi, birisi coğrafya öğretmeni, kız kardeşim ziraat mühendisi, yani gençlere yol göstermekte her ortamda yardımcı oluyorum. Akademisyen olmayı da o yüzden istedim. Benden sonrakilere yol açabilmek için pek çok kişinin üniversiteye geçmesinde yardımcı oldum. Neden bir Sinoplu, Ayancıklı olmasın. Zengin ya da hali vakti yerindekilerin çocukları zaten bir yerlere geliyor. Bizim gibi orta direk denilen, (eski tabirle) o kesimden gelen çocukların önlerini açmak lazım. Şöyle yaparım ben; eşitlik halinde, ekonomik ve sosyal yönden biraz zayıf olanının öne çıkmasını isterim. Ama eşitlik halinde… Gençlere de özellikle söylüyorum çalışmak lazım. Atatürk’ün Mersin konuşmasına bakın, T.C. Onuncu yılına yakın zaman gençlere bir tavsiyesi var. “Gençler; hayatta iki şey var. Galip olmak, mağlup olmak. Mağlup olmak diye bir şeyi kafanızdan silin. Tek hedefiniz var, başaracaksınız, başarmak zorundasınız.” Ben başarmak için uğraştım, çok şükür belli bir yere de geldim. Ufak tefek bu yolda önümüze çıkan engeller olmadı mı? Oldu… Ben akademik kariyerimi kolay yapmadım. Ben sadece 4 yıl doçentlikte bekletilen insanım. Önüme engel konulmuş, benden önce kimse yoktu bana yol açacak. Dişimle, tırnağımla, uğraşa uğraşa en sonunda onların direnci kırıldı. Artık yeter dediler. Benimle uğraşanlara karşı saygımı hiçbir zaman bırakmadım. Ama onlarla aynı masada, aynı jüride hocalık yapmayı Allah bana nasip etti. Onların işi bana düştü sonra. Bazı şeyleri zaman hallediyor.
E. Erkaymaz: Sayın hocam; bu sorumuza özellikle cevap istiyoruz. Birikiminiz var, biz çok iyi tanıyoruz sizi; siyaseti düşünüyor veya düşünmüyor musunuz? Neden?
Prof. Dr. S. Demircan: Şimdi düşünüyorum demiyorum, düşünmüyorum da demiyorum. Zamanın neler göstereceğini bilmiyorum ama gerçekten bana ihtiyaç olursa ben ülkem için her şeyden önce her şeye hazırım. Ama dediğim gibi istemekle olmaz. Bize bir görev düşerse, ben her safhasında çalışmaya hazırım. Kesinlikle varım ya da yokum diyemem. Çünkü ben bilim adamıyım, her şeyden önce bu alanda önceliğim var, ülkemin sorunlarını da yakından takip ediyorum. Özellikle sağlık alanındaki eksiklikleri biliyorum. Bize düşen bir görev olursa her alanda hizmete hazırız.
E. Erkaymaz: Bizden sormanızı istediğiniz soru var mı, yani şunu sorsaydınız?
Prof. Dr. S. Demircan: Ne bileyim güzel sorulardı. Pek çok kişinin birebir, rahatlıkla ulaşabileceği bir insanım. Telefonlarım herkes de var. Facebook’tan internetten kolaylıkla ulaşabilirler. Sadece şunu diyorum; Ayancık’ta da bir takım bilimsel faaliyetler de bulunabilmeyi istiyorum. Mesela ne bileyim, burada bir Akciğer kanseri ile ilgili toplantı düzenlene bilir. Ben kendi alanımda isim yapmış doktorlar, cerrah olarak kendim olabilirim. Koruyucu hekimlik konusunda neler yapılabilir bu konuda çalışma düzenleye biliriz. Ayancık’tan yetişmiş kişileri de getirerek küçük sempozyum tarzında bir şey düzenlemek olabilir. Böyle bir çalışmayı birlikte düzenleyebiliriz. İleride böyle bir şeyi bizim derneği bünyesinde yapabiliriz.
E. Erkaymaz: Biz bunu bekliyor ve takipçisiyiz. Son olarak sorumuz Ayancık’lı hemşerilerine Prof. Dr. Sedat Demircan’ın mesajı.
Prof. Dr. S. Demircan: Böyle güzel bir memlekette olduklarından ya da yaşadıklarından dolayı pişman olmasınlar. Mutlu olsunlar. Ülke sorunlarını iyi takip etsinler söylemek istediğim bu… Yani uyanık olmak zorundayız. Neler dönüyor, dolaşıyor. Dünyayı takip etsinler, pek çok şeyi önceden keşfede bilmek mümkün faydalansınlar. Ellerindeki imkanları kullansınlar ileriye dönük iş imkanları için neler yapılabilir ona baksınlar. Şu an benim çocukluğumda Ayancık’ı ayakta tutan fabrika özelleştirme adına yok edildiğini görüyoruz. Benim bir çok akrabam dedem oradan emekli. Bu fabrikanın ekmeğini yemeğin insan yok. Gelir kaynağı olmadığı için esnaf kan ağlıyor. Günden güne gerileyen düşen, nüfusu azalan bir şehir şu anda. İş alanı yaratmak konusunda yetkilileri uyarsın, siyasi kişileri uyarsınlar, haklarını arasınlar. Buna Sedat Demican yardımcı olacaksa beni bulsunlar birlikte yapalım.
E. Erkaymaz : Teşekkürler hocam. Şimdi ikinci bölümümüz. Tek kelime soracağım, birkaç kelime ile cevap istiyorum.
AYANCIK: Vatanım, Memeketim
GURUR: Yaptıklarım
GÜÇ: Hırs
PROFESÖR: Sadece Akademik bir basamak
BABA: Varlık sebebimiz
İNSAN: Allahın yarattığı en mükemmel canlı
ÜMİT: Gelecek
GEREKLİ: Yaşamak için her şey
HASRET: Babam
ANKARA: Yaşadığım şehir
EVLAT: Gelecek
E. Erkaymaz: Hocam çok teşekkür ediyoruz bizi kabul ettiniz. Çok güzel bir söyleşi olduğuna inanıyorum.
Prof. Dr. S. Demircan: Bende teşekkür ediyorum. Hazırlıksız oldum doğal cevap vermeye çalıştım. Bazı sorularda tereddüt ettik ama güzel sorular hazırlanmış. Ben sizi tebrik ediyorum, ben tekrar söylüyorum burada olmakla gurur duydum hemşerilerimin her zaman emrindeyim.
E. Erkaymaz: Sevgili okurlar bu söyleşi için hocamızın 31 Ağustos akşamı geleceğini öğrendik. O akşam sorularımızı hazırladık, 1 Eylül günüde SAYMOZ OTEL Cafe Bar Bahçesinde söyleşimizi yaptık biz sorduk hocam yanıtladı. Ben bir Ayancık yaşıyanı olarak hocamızla gurur duyuyoruz. Hocamızın güzel çalışmalarını sevinçle paylaşıyoruz, hocamızın kendi bahsettiği gibi telefonları 24 saat açık, gönlüde açık… İyiki Ayancıklısınız, sizi tanımaktan çok memnun olduğumuzu ve başarılarınızın devamını diliyoruz.
Prof. Dr. S. Demircan: Son bir cümle söylemek istiyorum. Buradaki sevinci Kastamonu’dan geçtikten sonra hissediyorum. Boyabat’ta aynı heyecanla, sevgi ile karşılandım. Diğer ilçelerde de öyle. Mesela, Boyabat’ta Erfelek’den gelenler olmuş geleceğimi duymuşlar ve gelmişler. Bir esnaf arkadaşımıza uğradık, 10 tane hasta muayene ettim. Filmlerine baktım, bilgisayarı açtım, bilgisayar tomografilerine baktım. Birkaç tanesini de Ankara’ya davet ettim yani poliklinik yaptık. Bizi aldılar bir yere götürdüler. Benim Ankara’dan çıkışım sabah 07.30 gece 24:00’de buraya gelebildim. Ben böyle ilgi görmekten mutluluk duyuyorum. Demek ki bir şeyler yapmışız onlarda bizi böyle sevmişler. Yapmaya da devam edeceğim. Ben insanları seviyorum ama memleketimi daha çok seviyorum.
E. Erkaymaz: Bizlerde sizi çok seviyoruz. Eşinizle, evlatlarınızla daha uzun yıllar; mutlu, başarılı sevgi dolu günler, yıllar diliyoruz. Her iki gazetem ve Ayancık adına çok teşekkür ediyorum.