Ayancık’ta Gördüğüm 3 UFO ve Bıldırcın Avı
Ayancık radarı Türkiye’nin en kuzeyindeki noktada yer alırdı. Bu yüzden de çağrı adı Poyraz idi. Ayancık radarına en yakın radarlar, batıya doğru Bartın radarı. Doğuda ise Perşembe radarıdır. İç kesimde ise Merzifon radarı yer alır. Bu radarlar birbirlerini destekler konumda konuşlandırılmıştır. Yani bir radar uçağı görmez ise diğer radar onun boşluğunu doldurabilirdi. Teknik olarak kısaca böyledir. Türkiye’deki bütün radarlar birbirleri ile irtibat halindedir. Özellikle de komşu radarlar birbirleri ile bilgi alışverişinde bulunurlar.
Bir yaz nöbetinde Bartın radarındaki nöbetçiler Karadeniz üzerinde iki adet uçan cisim olup olmadığını sordular. Verdikleri koordinatları taramama rağmen söz konusu bölgede herhangi bir cisim tespit edemedim. Çok geçmeden söylenen yöne yakın bölgede ben de iki cisim tespit ettim. Bartın radar ile tekrar konuştuğumuzda aynı konumlarda olmadığını fark ettik. Onlar farklı yerde, ben ise farklı yerde cisimleri görmüştüm. Her iki radar da havada asılı gibi duran ve zaman zaman yer değiştiren cisimleri tespit etmiş oldu. Ben çıplak gözle de o yönü incelemek için dışarı çıktım. Hava oldukça açıktı. Yön olarak farklılık olsa da radarda iki adet olarak gördüğümüz cisimlerin üçe çıktığını gözlemledim. Tekrar operasyon odasına döndüm ve irtifa radarını küçük açılar ile yönlendirerek bölgeyi taradım. Yüksek irtifalarda üç adet UFO[1] tespiti yapmıştık. Bartın radarı ile tekrar görüştük ve bunu bir üst makama rapor etmeye karar verdik. Tek başımıza yapsaydık bizle alay ederler endişesi taşıyorduk. Ben tekrar dışarı çıktım. Bilinmeyen cisimleri gözle izledim. Daha sonra üç cisim kayan yıldızlar gibi Rusya yönünde hareketlendiler ve gözden kayboldular.
Radar nöbetlerimizde başka güzel şeylerde olurdu. Eylül ayının ortalarından sonra bıldırcın mevsimi başlardı. Yağmurlu havalarda Karadeniz üzerinden Türkiye’ye doğru göç eden bıldırcınlar radarın ışıklarını görünce karaya geldiklerini anlarlar ve inişe geçerlerdi. Zaten yorgun olan hayvanları fenerlerle tespit eder, üzerlerine Algar[2] ile basardık. Böylelikle zahmetsizce bıldırcınlarımızı avlardık. Gerçi benim çok avladığım söylenemez. Macera olsun diye bir iki kez radarda yakalamıştım.
Ekim ayında yağmurlu bir nöbette şefim Hüseyin Sarıçoban’dan izin istedim. Birkaç arkadaş bıldırcın yakalayacaktık. Hüseyin şefim,“ıslanmayın bu havada, nasıl olsa fazla yakalayanlar veriyorlar. Hem yorulmayın Mustafa’cığım,” dedi. Yine de gitmeme izin verdi. Arkadaşlar ile radarın çevre aydınlatmaları boyunca elimizde Algarlar ile dolaştık. Yakaladığımız bıldırcınları da çuvala koyduk. Dönüşte tam operasyon binasına gelmiştik ki, aklıma cinlik geldi. Operasyon odasının yüksekteki küçük havalandırma penceresinin açık olduğunu gördüm. Çuvaldan aldığım bir bıldırcını içeri attım. İki dakika sonra Hüseyin şefimin yanına gittim. Hüseyin abim çocuklar gibi şendi. Beni görünce, “oğlum ben size gitmeyin demedim mi. Bak bıldırcın kendisi bana geldi,” dedi. Gülüştük.
Hüseyin Sarıçoban deyince onun oğlu Tarık’tan bahsetmemek olmaz. Tarık sekiz dokuz yaşlarındaydı. Lojman bahçesinin içindeki Yuva gazinosunun hemen önünde uyduruk bir basket potası vardı. Tarık’ı ne zaman görsem o potaya top atıyordu. Zamanım varsa bahçeye girer Tarık ile beraber atışlar yapardım. Tarık’a da topu nasıl atacağını bildiğimce öğretiyordum. Yıllar sonra duydum ki Tarık Sarıçoban Efes Pilsen Basket Takımında oynuyormuş. Babası da emekli olunca Efes’te çalışmaya başlamış. En sonunda da kötü haber bana ulaştı. Hüseyin abim vefat etmiş. Işıklar içinde uyusun.
Geçen sene Ayancık gezimizde Nusret Ekmekçi kardeşimle sohbet ediyorduk. Nusret bana bir bıldırcın avı anısını anlattı. Bıldırcın avlamak için en uygun yerlerden biri de bizim radarın çevresi imiş. Onlar da yağmurlu havalarda radara kadar gelirlermiş. Bazen de telleri geçip radarın kuytu köşelerindeki aydınlatma ışıkları civarında bolca bıldırcın yakalarlarmış. Ava giden avlanır misali bir gün nöbetçi askerler tarafından yakalanmışlar. Nusret de Mustafa astsubayın haberi var, bize o izin verdi deyince, askerler onları bırakmış. Ben de ilk kez duydum. Nusret’e iyi kurtulmuşsunuz dedim.
Bıldırcın küçük ve eti çok lezzetli bir hayvandır. İnsan birçok bıldırcını bir oturuşta yerim der. Ne mümkün, kendine has çok lezzetli bir yağı vardır. Bir tane bile yeseniz tıkanabilirsiniz. Ben hiçbir zaman iki bıldırcın yememişimdir.
[1] UFO; Unidentified Flying Object / Tanımlanamayan uçan nesne.
[2]Algar; Bıldırcın yakalamaya yarayan uzun saplı, fileli av aracı.
Kalemine yüreğine sağlık ağabeyim 1983 te biz de İstanbul semaların da yakaladık o UFO ları hatta 1 tanesi Belgrad ormanına iniş yaptı gitmek istedim izin vermediler seni alır götürürler diye (-;
Çok güzel anılar. Üstadım eline kalemine sağlık..
Hüseyin, Allah rahmet eylesin. İyi insan idi. Beni, kızdırmayı çok severdi. Bende her kızdırmasinda ” kaynasına Selam ” söylerdim. Bir gün Ayancık da gezerken, kaynası ile gezerken, ” ana işte bu sana küfür ediyor.” Demez mi ? Gerisini sen düşün. Mekanı cennet, Ruhu şad olsun. Üzgünüm.
Radarda bıldırcın avlayanları çok iyi hatırlıyorum. Eylül yağmurları başladığında meraklı olanlar torbaları doldurdu. 4 yıl Ayancık’ta kaldım bıldırcın tadının nasıl olduğunu bilmem! Çünkü hiç yakalamak için çaba safetmedim. Hüseyin abiye çok üzüldüm, ışıklar içinde uyusun. Oğlunun birşeyler olacağı o zamanlardan belliydi. Çok güzel bir yazı olmuş yine hatıralara daldım gittim. Teşekkürler…
Ayancık kitabında okuduğum anılarını bir lere daha okuma zevkine vardım ..
Sağlıkla yaşa cankuşum 💙🧿🙏
Avgar herkeste olmazdı, bende bi gece nöbetinde Radar Mkst.arkadaşlarımla bıldırcın avına çıkmıştık, dediğin gibi hayvan koskoca Karadenizi geçmiş yorgun bitkin.Bende parkamla birkaç bıldırcın avlamistim. Avgar yerine parka ,bu da benim nostalji Ayancık günlerimden.Anılarını çok güzel kaleme alıyorsun, okuyucun bol olsun Es Es lim.Selâmlarımla
Harikasın abicim. Kalemine, yüreğine, emeklerine sağlık.
Bunlar çok güzel anılar Mustafa Bey. Ayancık’ı hepimiz çok özlüyoruz. Aslında özlediğimiz çocukluk ve gençlik anılarımız herhalde. Sağlıcakla kalın..
Yanaklarından öpüyorum. Anılarının Hepsini soluksuz okudum. Herbiri birbirinden güzel. Aklına ve Kalemine sağlık dostum.
Kalemine sağlık devrem okudukça Ayancık hatıraları canlanıyor
Hüseyin Sarıçoban, Allah rahmet eylesin. İyi insan idi. Beni, kızdırmayı çok severdi. Bende her kızdırmasında ” kaynanasına Selam ” söylerdim. Bir gün Ayancık da gezerken, kaynanası ile gezerken, ” ana işte bu sana küfür ediyor.” Demez mi ? Gerisini sen düşün. Mekanı cennet, Ruhu şad olsun. Üzgünüm.
Sanki bende oradaymışım gibi okuyorum anılarını kalemine sağlık
Ayancik gercekten cok guzel anilarlaimizin gectigi bizlerde iz birakan bir ilce Mustafacigim kalemine saglik doneminin anilarini cok guzel yaziyorsun selam ve sevgiler.
Mustafa abi esas yeri top sahasının orda çok yakaladık.Ayancıkta yediğimiz balığın,mantarın,bıldırcının haddi hesabı yoktur.
Çok güzel anılar Mustafa Bey yüreğinize kaleminize sağlık.
Harikasın Mustafa bende radarı altlarında bıldrcın yakalamaya gittim en çok orada tutulurdu