Ayancık'ta Yaman Okay Parkı
Turan Gökmenoğlu
Ayancık Broşürü
1988 yılında ilk Ayancık broşürünü hazırladığımda, zamanın Ayancık Belediye Başkanı Bahattin Karakaş'tı. Broşür taslağını çok beğendi, bazı değişiklikler istedi. Yaptığım çalışmanın özgün halinin değiştirilmesini kabul etmedim. Gerekçelerimi açıkladım. Beni haklı buldu. Broşürün ilk hazırladığım şekli ile basılmasını kabul etti ve broşürü satın aldı.
Ayancık Logosu
Ayancık Gazetesi'nin adresime gelen sayısında Ayancık Belediyesi'nin logo yarışması düzenlediği haberini okudum ve çok mutlu oldum. Benim de bu çalışmada tuzum olsun istiyordum. Ertesi gün Ayancık Gazetesi'nin yeni sayısı elime geçti. Yarışma yapılmış ve bir arkadaşımın çalışması birinci seçilmiş. O günlerde Ayancık'a gittiğimde Ayancık Belediye Başkanı Bahattin Karakaş'la görüştüm. Her ziyaretimde olduğu gibi, makam aracına binip birlikte Ayancık'ı teftiş ettik. Bana yeni hizmetlerini gösterdi. Bazılarını beğendim, bazılarını eleştirdim. Beni dikkatlice ve saygı ile dinledi, eleştirilerimle ilgili nolart aldı. O yıllarda ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyim ve Cağaloğlu'nda da küçük bir matbaam var. Otuz yaşın altındayım.
Ayancık'ı Teftiş
Köprübaşı Caddesi'nde ilerliyoruz. Kış günü yine bol yağış almış Ayancık. Yağmur suları tepenin eteklerinden yola inmiş ve göletler oluşturmuş. Cadde ile tepenin eteği arasına duvar örülürse yağmur suyunun yola inmesinin önleneceğini söyledim. Ayancık'la ilgili bir kaç öneride daha bulundum. Bir dahaki gelişimde bu önerilerimin yerine getirildiğini gördüm ve mutlu oldum.
Belediye'ye döndüğümüzde bana seçilen Ayancık Belediyesi logosunu gösterdi. ''Eğer biraz zaman olsaydı ben de bu yarışmaya katılacaktım'' dedim. O yıllarda bastırdığım Ayancık kartpostallarında kullandığım ''Ayancık Hatırası'' yazılı bir logom vardı. Gösterdim. Bu logoyu Ayancık Belediyesi olarak uygulayacaktım. Logomu birlikte çalıştığım arkadaşım ve hemşehrim İsmail Ağan'a hazırlatmıştım. Kompozisyonu taslak olarak hazırlayıp veriyordum, ince çalışmasını İsmail arkadaşım yapıyordu.
Bahattin bey, ben ona (ağabey) olarak hitap ederdim, çalışmamı çok beğendi ve bu çalışmanın Ayancık Belediyesi olarak uygulanışını görmek istedi. Seçilen logonun bir örneğini de bana verdi. Ben yarışmayı kazanan logo ile benimkini yine İsmail Ağan'a yeniden hazırlattım. İki logo çalışmasını Ayancık Belediyesi'ne gönderdim. Benim çalışmam Belediye Encümeni'nde ''Ayancık Logosu'' olarak benimsendi.
Mütercim Mehmet Rüştü Paşa' Caddesi
Ayancık'ın ilçe oluşunda Ayandon'lu fakir bir balıkçının oğlu olan, Mütercim Mehmet Rüştü Paşa'nın büyük rolü var. Zamanın padişahı II. Mahmut, fransız askeri belgelerini Osmanlıca'ya çeviren genç mütercimi huzuruna kabul ediyor ve hizmetleri için teşekkür ediyor. Nereli olduğunu soruyor ve doğduğu köyü kaza merkezi yapıyor ve güvendiği ve aynı adı taşıyan adamlarından birini de kaymakam olarak atıyor. Mütercim Mehmet Rüştü Paşa daha sonra Serasker ve Veziriazamlığa kadar yükseliyor. Şimdi biz bu değerli atamızın adını Ayancık'ta bir cadeye versek doğru olmaz mı!
Ömer Seyfettin Caddesi
Ardan ağabeyin bir mektubu ile hararetlendi Ömer Seyfettin ile ilgili araştırmalarım. Kızı edebiyat dersinde Ercan Sesver hocamıza soruyor ''Ömer Seyfettin ile Ayancık'' arasında ne ilgi olduğunu. Ercan bey, bu konuyu iki kişi bilir. Biri rahmetli Oğuz Bölükbaşı. Diğeri de Turan Gökmenoğlu… O zamanlar bu bağı ilk kez siyah-beyaz bastığım kartpostallarda yayınlamıştım. Ben de bu konuyuyu Oğuz beyin bir sohbetinde öğrenmiştim. Ardan ağabeyin ''bu konudaki görüşümü'' merak eden mektubu sayesinde araştırmalarımı artırdım. Ömer Seyfettin'in en yakın arkadaşı bile bu bağdan habersizdi. Bir sürü bilgi ve belge buldum. Hatta o yıllarda yaşayan kızını bile ziyaret ettim. Birlikte bir fotoğrafımız var. ''Ben hayatta iken lütfen yayınlama'' dediği için bu fotoğrafı hiç yayınlamadım.
1909'da İzmir'de yayınlanan bir dergide ''Say ve Saadet'' adlı ve Osmanlıca harflerle basılmış bir yazısı var. Eyüp Askeri İdadisi'nde okurken gözlerinden rahatsızlandığı için babasının yanına hava değişimine gönderildiğini ve o yıllardaki Ayancık'ı anlatıyor yazısında. Babası Ayancık Askerlik Şubesi Başkanı. Ömer Seyfettin'in Falaka öyküsü de çocukluğunu ve çocukluğunun Ayancık'ını anlatıyor. Özellikle deniz kenarında ak köpüklerle yıkanan çakıl taşlarının üzerinde çıplak ayakları ile yürüdüğünü anlatıyor. Hemen önünde çay bahçesi var ve yanındaki Sahil Caddesi'nin adının Ömer Seyfettin Caddesi olmasını önerdim ve oldu. Umarım hala öyledir.
Ardan, Meral ve Yaman Okay Parkı
Ardan Ağabey (Okay) bir Ayancık Sevdalısı idi. Yazıları, şiirleri ve anıları hep Ayancık üstünedir. O benim örnek aldığım, saygı duyduğum ve bu küçük ilçeye gönülden bağlı bir Ayancık'lı idi. Son Ayancık Festivali'ne katılmış, şiirlerini ve anılarını paylaşmış, onurlanmış ve onurlandırılmıştı. Bu hatıralarını o yıllarda yayınladığım ''Sinop Postası'' gazetesi için yazdı.
''O kadar mutlu oldum ki, artık ölsem de gam yemem'' diyordu. Söylediği gibi oldu ve O'nu genç yaşında yitirdik. Bu Okay kardeşlerin ortak kaderi idi. Birbiri ardına aramızdan ayrıldılar. Ardan, Yurdun ve Yaman Okay… Meral Okay da bu kervana katıldı ve geçen yıl aramızdan ayrılıp Yaman'ına kavuştu. Ayancık Yaman Okay Parkı yenilenmişken, parkın adını da bu üç değerli büyüğümüz Okay ailesine armağan etsek uygun olmaz mı!
Bahattin Karakaş Caddesi
Annemin ağır hastalığı sırasında kasım sonları Sinop'a geldik. Kardeşlerimle birlikte buluştuk. Ablamı ve Yaşar ağabeyimi alıp Ayancık'a geçtim. Şehri baştan sona gezip, Çamurcu ve Yalıdüzü'ne kadar uzandık. Tam da Kocayemiş zamanıydı. Kardeşlerimle Kuğuyalısı kıyılarında mozaik çalışmalarım için çakıl taşı toplarken, rengi altın sarısından mercan ve kırmızıya dönen kocayemişleri de toplayıp yedik. Tıpkı çocukluğumdaki gibiydi tadı ve kardeşlerimle bir aradaydık. Tekrar Ayancık'a döndük. Aracımızı eski matbaanın bulunduğu sokağa park ettim. Etrafta çocukluğumu ve anılarımı aradım. Rahmetli Bahattin ağabeyin evi ve bahçesinde çocukluk anılarım eriyip gitti. Ev de, bahçe de terk edilmiş gibi idi. Bahattin ağabeyin gülüşü, Sebahat ablanın tepsiye koyup getirdiği çayın kokusu yoktu. Birsen abla, vişne ağacının altında kır çiçekleri desenli elbisesi ile oturup ders çalışmıyordu artık. Ferhat'ın gözümün önüne gelen heyecanı da kaybolmuştu. Merdivenlerden yukarı çıkan ayak sesleri Mihriye hanımın yüzüne hiç benzemiyordu. Üzülmüş ve yenilmiştim. Kavlan ağacına hafifçe yaslandım. Onsekiz yaşlarımda yapraklarının arasında fark ettiğim uçan dairenin hışırtısı da yoktu. Karşı duvarda sokak tabelası gözüme ilişti. '' Bahattin Karakaş Caddesi'' Çocukluğum kaybolan yılların arasından sekerek geldi. Matbaa makinasının tıkırtısı ve boya kokularına karışan gazete kağıda tozları etrafıma büyülü şarkılar mırıldanarak doluştu.
Vefa işte böyle bir şey. Bu havayı soluyup, bu küçük şehre kendinden bir şeyler katanları anmaktır yaşamak. Ülkemin veya dünyanın her hangi bir sokağı ile doğduğumuz toprakların arasındaki incecik fark işte bu. Kendi insanına değer vermeyene, hiç kimse değer vermez. Yeni yıl vefa duygularımızı geri getirsin.
Sevgilerimle…
Turan Gökmenoğlu
Rahmetli başkanımız Bahattin Karakaş ın evinin tam karşısında otururduk, 9-10 yaşlarındaydım, Bahattin amca o zamanlar başkanlığı devretmişti, sokakta oynadığımız için her gün görüyorduk. Bizi çağırıp sürekli eski yıllara ait ders ve hatırlamadığım birçok kitaplar verir, bize de çok okuyun çok çalışın diye öğütler verirdi. O zamanlar büyüklerimiz biz ne konuşursak dinlemez kaale almazdı ancak Bahattin amca bizle büyük insan gibi konuşur dinlerdi. Hepimizin ismini de bilirdi. Verdiği kitapların içeriğini bize okuma isteği gelsin diye çok güzel ve heyecanlı anlatırdı. Sebahat teyzeyi zayıf aynı boylarda olarak hatırlıyorum. Yıllar geçmiş ama o zamanın çocukları olarak bilinçaltımıza daima hatırlanacak güzel izler bıraktığı için minnettarım. Allah ikisine de gani gani rahmet etsin..Hatırladığım en güzel insanlardı diyebilirim.
Ayrıca yazınız çok dolu dolu buldum, elinize yüreğinize sağlık..
SoEr, kendi çocukluk anılarınızı paylaştığınız, yazımı güzelleştirdiğiniz, içtenliğiniz ve vefanız için teşekkür ederim. Bizler çok güzel bir kasabada doğduk ama daha önemlisi, o kasabayı güzelleştiren çok değerli insanlar tanıdık. Masal tadındaki çocukluğumuz bize paha biçilmez bir hazine sundu. Bu değerli hazineyi öykü kitaplarımda ve mozaik eserlerimde bolca kullanıyorum. Taşçı, Mavi Yosun, Gönen’den Ayancık’a Ömer Seyfettin, Babakale Altınkum Öyküleri, Gülpınar Apollon Tapınağı, Ayancık Eğmeleri, Gökkuşağı Elması ve Seni Seven Ne Yapsın adlı öykü, kitaplarımda çocukluğumuzun izlerini bulmaya davet ediyorum sizleri.