Ben Sakil Bir Eşeğim
Adem Yalçınkaya
Sesli sessiz uluorta düşünüyorum varlığımı kanıtlamak istercesine. Hatasını anlamış ve kendisiyle barışmış bir insanın, iç huzurunun güzelliğini dinlediğinde hissettiği duyguları duyumsayarak, biraz gurur ve biraz da pişmanlıkla.
Anladım ki zaman zaman at gözlükleriyle bakmışım önceden bence muktedir olmayan iktidar kanadına. Protest ruhumun lüzumsuz isyanına uyarak, sağa sola bakmadan, tâ hücresinin çekirdeğine kadar girip te bulandırmışım ortalığı. Hani bulandırmışım desem de o kadar yaygara da kopartamamışım. Belki o koca duvardaki bir tuğla kırıntısı olabilmişimdir hani o da belki. Gerçi bulanan sular bulanan midemden daha fazla etki etti ama olsun yine de olmamış kabul edelim.
Yıllar önce gözlerimin ne kadar güzel olduğunu ve gözlerimizi değiştirsek ne kadar iyi olacağını söyleyen bir arkadaşa, gözlerin güzelliği değil o gözlerle dünyaya nasıl bakabildiğin önemli demişim, halt etmişim. Bak işte karşına, sağa sola sapmadan, o yanlışmış bu eksikmiş onun sapı bunun kökü demeden bak işine değil mi. Kaşıntı işte ne yaparsın!
Oh oluyor bana. Zamanında ben de sataydım benliğimi, gireydim bir yönetmenin kanatlarının altına ( artık karşılığını da vererek yani piyasadakiler gibi) ben de hak etmediğim rolleri alırdım o rolü hak edenlere sırıtarak ve karşılığında aldığım parayla yüzsüz yüzsüz hava atarak.
Hani ülke elden gidiyor nutukları attım da ne oldu? Ülke sapasağlam yerinde duruyor, gerçi ulusal bağlayıcılar yerinde değil ama olsun ülke yerinde.
Her tarafta koltuğunu doldur(a)mayan yöneticiler mantar gibi çoğaldılar, böyle giderse eğitim, öğretim seviyesizliği zirve yapar, vatandaşın işleri adamına göre muamele hızına tabi tutulur, değiştirin şu eksik adamları, adama göre iş değil, işe göre adam bulunmalı dedim de ne oldu? Hani böyle adamlar bulunmadı da işler yürümedi mi? Benim gibi topallayarak ta olsa işler yürüyor ya. Gerçi zamanında sokak ortasında, kahvehane köşelerinde cinsel organ isimlerini peş peşe sıralayanlar, kendi çeyrek çaplarınca kültür abidesi ilan edilmişler. E canım tohumla üretilen mantarlara da kültür mantarı deniyor. Ne olmuş yani. Vallahi halt etmişim… kültür benim neyimeymiş, pöh!..
Ah benim eşşek kafam. Sizler bizler ergenekon mergenekon derken atı olan Üsküdar’ı geçiyor dedim, bu arada gece yarısı operasyonları ile inceden inceden yeni kanun hükmünde kararnameler çıkıyor, bir şeyler sümen altında bırakılıp bir şeyler değişiyor. Bazı ürünlere acıtmayacak, acıtsa da incitmeyecek ve hatta anlaşıldığında adam sende denilecek zamlar ayarlanıyor. Gözünüzü açın iyice bakın dedim, halt ettim. O zamanlar bir taraflarımıı yırttığıma değmemiş. Önceleri “zamlar olmadan yaşayamam” diye yalakalık yapanlar, şimdilerde sokak literatürüne yeni yeni, yakası açılmadık küfürlerin yakaları açmaya başladılar. Ben sadece onlara bakarak “terbiyesizler” diyorum. Ama artık anladım ki ona da gerek yok. Artık üzerime vazife olmayan işlere bulaşmayacağım. Önceki davranışlarım için çevreye verdiğim rahasızlıklardan ötürü özür dilerim, haksızmışım.
Hani ne oldu da üç ay dayanamayacak olan “kardeşim Beşar Esat”ın dayanma kapasitesi uzadıkça uzuyor. Suriye’de bir iç savaş yaşanıyor. Taraf olmayalım, bitaraf olalım dedim. N’ooldu? Birileri karşıt gruplara silah temin etti, çatışmalar bitmedi, Suriye’de burada birçok akrabası olan Arapların, Türklerin, Kürtlerin ve Çerkeslerin yürekleri yandı ve yanmaya da devam ediyor demişim, iyi nane yemişim.
Neden böyle döndüm, gerçekleri nasıl gördüm, artık neden ben de dönekler safındayım? Açıklıyorum;
Efendim, az önce bahsettiğim ve zamanında karşıma gelen herkesi tenkit ettiğim olaylara ait konulardan birkaçını zikrettim. Düşüncesiz davranmışım, iktidarı basiretsizlikle suçlamışım ama yanılmışım. Şimdi eşekler gibi pişmanım. Meğer sayın devlet büyüklerimiz geleceği görmüşler ve bahsettiğimiz o konular üzerinde bu yüzden fazla durmamışlar. Hatta o kadar öngörü sahipleriymiş ki hakikaten konuştuklarımı, söylediklerimi düşündükçe utanıyorum. Düşünüp söyleyemediklerim aklıma geldikçe de neredeyse utancımdan yerin dibine giresim geliyor. Ben ne halt yemişim diyorum kendi kendime, ben ne halt hatta haltın kallavisini yemişim.
Şimdi ne oldu? Ne basiretsiz yönetici derdimiz var, ne inceden zam giydirilme sıkıntımız. Ergenekonmuş Silivriymiş, haksız yargılanmaymış hepsi hallolmuştur. Artık bizim Suriye diye bir problemimiz de yok. Neden biliyor musunuz, sakil adamlar sayesinde. sakil adamlar geldi, hiçbir sıkıntımız kalmadı. Ah ben ne eşekmişim. Anladım ki her şey sakil adamlar sayesinde halloluyor artık. Yediğimiz yemek, içtiğimiz su, gittiğimiz yol için sakil adamlara teşekkür ettiniz mi ondan haber verin. Varsa sakil adamlar yoksa sakil adamlar. Emin olunuz bundan sonra sadece sakil adamlara vereceğim. Yani ilk seçimlerde oyum sakil adamlarındır.
Madem ki bu sakil adamlar ülkenin her türlü sorununu şıp diye çözdüler. E o zaman biz neden onu seçeyim, bunu seçeyim diye yırtınıyoruz ki?.. Verelim sakil adamlara olsun bitsin. sakil adamlar âkil adam olana dek durmak yok yola devam.
Not: Sakil’in kelime anlamını merak edenlerin arasında ben de varım. Bilenler bana da bilgi verirlerse şimdiden teşekkür ederim. Madem bilmiyorsun neden kullandın diyenlere de; “devrin gerektirdiği gibi yaşıyorum” sakil adamlar var, sıkıntı yok diyorum.
En derin saygılarımla efendim.