ÇOCUKLUĞUMDA’Kİ OYUNLAR
Çocuklarımız oyun oynamak için artık bilgisayarı aratmayan cep telefonlarına esir düştüler. Özellikle büyük kentlerde evlere tıkılı kalan çocuklar; sokağa çıktıklarında rahat oyun oynama alanlarının olmayışı, kent yöneticilerinin oluşturdukları oyun alanlarının da tabanlarının sert zemin veya plastik petrol karışımı oluşu, materyallerin bol plastik objeler olması ebeveynlerini mutsuz etmektedir. Oysa açık alanlarda yeşil çimlerde, ip atlama, topla oynamalar eğlenceli ve arkadaş oluşturması açısından ne kadar iyiydi…
Çocukluğumda, saklambaç, misket vurma, yakar top oynardık. Özellikle kız arkadaşlarımız 5 taş ve ip atlama oyunları en önemlileriydi. Sabahtan başlayıp akşama kadar oynardık. Bu oyunlar sayesinde koşar, zıplar, atlar bolca vakit geçirirdik. Bu oyunların tabi kuralları vardı, bu kurallar sayesinde yenmenin yanımda yenilemeyi de öğrenmiş olurduk. Saklambaç oyunun sonunda ebe olmak, güvercin taklasında yatan olma yerine taklacı olmak gibi…
Biz eğitimciler özellikle ilköğretime başlayan çocuklarımıza bazı temel bilgiler öğretirken yarattığımız minik oyunlarla çocuklarımızın ilgisini çeker, dikkatini konu etrafında toplardık. Oyunlarımızda manilerde söylerdik. Oyuna çağırırken “ Ayşe, Ayşe, pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım.” gibi… Ebe ve Eş seçimlerinde “Nerden geldin oradan çık.” yine “Aldım verdim ben senin yolunu kestim.”gibi…
Yine çocukluğumuzun oyunlarından “Topaç” çevirme, çelik- çomak, üçtaş, gazoz kapağı, körebe, mendil kapmaca, yedi kiremit, saklambaç, seksek, istop, çizgi ve taş sektirmece, yağ satarım- bal satarım, kız arkadaşların evcilik, erkek arkadaşların harp oyunlarını oynardık. Yine “İsim-Şehir”, tütütme oyunlarını da oynadığımız kâğıt kalemle oynadığımız oyunlardı. Hatırladıkça “Ahh!” çekiyorum. Şimdi çocuklarımız teknolojik (Telefon, Bilgisayar, TV gibi) oyunların esiri ve uzun oturmalar sonucu gözlerini dahi kırpmadan yakın bakarak ilerde yaşayacakları sıkıntıların habercisi gibi…
Yine mahalle maçlarımız olurdu, takımlar kurulur, taşlardan yapılan kaleye gol atmaya çalışırdık. Topun sahibi olan takım da direkt oyuncu olarak başlardı. Performansı olmasa dahi ama ne günlerdi… Fazla oyuncağımız olamadığından Erfelek çayında otomobile ve kamyona benzeyen taşlar arar saatlerce onu elimizle sürükler dudaklarımızı zorlayarak araba sesi çıkarır oynardık. Çocukluk arkadaşlarım Kenan Felek, Hüseyin ve Nizam Özkan kardeşler ve benim dudaklar beklide o yüzden kalın oldu… Gerçi Kenan ve Nizam profesyonel şoför oldular meslek edindiler.
Zihinsel, bedensel gelişimi sağlayan; paylaşımı gerektiren eski oyunlar ya unutuldu yada çok azaldı. Artık yan yana oturanlar bile sanal arkadaşlık yapıyorlar. Çocuklarımız güneş yüzü dahi görmemekte. Oysa oyun oynamak çocukken en çok sevdiğimiz faaliyetlerden biriydi. Bazı oyunlar evrenseldir ve kuralları da hemen hemen her ülkede aynı oynanır. Pek çok oyun yüz yıllar öncesinden günümüze gelmiştir. Kişisel düşüncem teknolojik oyunlara esir olmadan, geleneksel oyunlarında oynanmasıdır. Sevgi ile kalın…
Çok güzel anlatmışsın Erdoğan ne günlerdi bizler yaşadık çocukluğumuzu oynar oynar birde acıkır evden birde yağlı ekmek aldıkmı bizden mutluay yoktu.