Darbeden sonra: Muhasebe ve tedbir
Türk Ocakları Genel Merkezi’nin 20 Temmuz’da yaptığı açıklamayı sunuyorum: “Türk Milleti ve Türk Devleti, 15 Temmuz 2016 Cuma günü, tarihinin en vahim ve utanç verici gecelerinden birini yaşadı. Güneyimizde, bölgemizi yeniden tasarlamaya çalışan küresel güçlere karşı en büyük güvencemiz olan ve içeride hain, bölücü terör örgütüyle başarıyla mücadele eden kahraman Türk Ordusu, dış ve iç ihanet odakları tarafından iç savaş çıkartmak için bir darbe teşebbüsüne alet edilmek istendi.
Şunu açıkça belirtelim ki; Türk Ocakları Genel Merkezi, hadisenin başladığı saatlerde, henüz olayın mahiyetinin tam olarak anlaşılamadığı, nasıl sonuçlanacağının belli olmadığı gece yarısı, saat 24.00 sularında, “Türk Ocakları Genel Merkezi, her türlü darbe girişimine karşı demokrasinin ve Türk Milleti’nin yanındadır” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Çünkü bize göre Milliyetçilik ile demokrasi arasında zorunlu bir ilişki vardır. Türk milliyetçileri, demokrasinin ve hukuk devletinin savunucusudur ve darbelerin karşısındadır. Bu menfur girişim, aziz Türk Milleti’nin basireti ve feraseti sayesinde durduruldu. Türk ordusunun komuta kademesinin desteğini alamayan, şanlı ordumuzun ezici çoğunluğunun katılmadığı bu girişimin bastırılması sırasında maalesef, 20 yaşındaki Mehmetçiklere reva görülen alçakça muameleler gibi, Türk ordusunun itibarına büyük darbe vuran sahneler de yaşandı. Ordu ile polisi karşı karşıya getirme gayretleri sergilendi. Yine darbe girişimini protesto perdesi altında, ülkemizde mezhep çatışması çıkarmak için tahriklere şahit olduk. Son derece hassas ve çeşitli terör örgütü mensuplarının cirit attığı böyle bir dönemde, bunlara asla müsaade edilmemelidir.
Hiç şüphesiz, Türk Milleti’nin yekvücut olarak demokrasiye sahip çıkması, her türlü takdirin üzerindedir ve Türk tarihine altın harflerle yazılacaktır. Ne var ki; bu süreçte, devletimizin ve milletimizin en köklü kurumu olan Türk ordusunun maruz kaldığı tahribat, bu darbe girişiminin arkasındaki hain odakların emellerine hizmet etmiştir. Bu zorlu coğrafyada, etrafımızda örtülü bir dünya savaşı devam ederken, içimizdeki ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK/PYD terör örgütü, dört parçalı Kürdistan projesini, sözde müttefiklerimizin desteğiyle hayata geçirirken, ordumuzun her zamankinden daha güçlü olması, hayati önemdedir. Yaşanan hadiseler, devletimizin kurumlarının demokratik hukuk devleti temelinde yeniden yapılandırılmasının aciliyetini ortaya koymuştur.
Bu meselede, Türk Milleti büyük bir mutabakatla hareket etmelidir. Darbe sürecinden sonra ortaya çıkan durum, siyasi hesaplarla değil; milletimizin birliği ve devletimizin bekasını merkeze alan serinkanlı, sağduyulu, özenli ve aynı zamanda süratli bir şekilde gözden geçirilmeli; meydana gelen tahribatı gidermek için gerekli tedbirler hayata geçirilmelidir. Bunun için Millî iradenin ortaya çıktığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, bölücü terör örgütünün uzantıları dışında, mümkün olan en geniş birliktelik sağlanmalı; bütün bunlar yapılırken, Güneydoğu’muzda bölücü terörle yapılan mücadele zafiyete uğratılmadan kararlılıkla sürdürülmelidir. Devletin temelinin adalet olduğunu sadece lafta değil, uygulamada da göstermek zorundayız. Makam ve görevlerin şu veya bu cemaat, parti veya gruba mensubiyet temelinde değil; ehliyet ve liyakat ölçülerine göre verilmesi, sağlam bir devlet düzeninin ve toplum barışının olmazsa olmaz şartıdır. Türkiye’yi 14 yıldır yöneten siyasi iktidarın önümüzdeki süreçte, toplumdaki kutuplaşmaları azaltıcı, Millî birliği pekiştirici bir yaklaşım göstermesi son derece hayatidir. Muhalefet partilerinin de bu süreçte çok daha etkili ve yapıcı bir tavır ortaya koyarak, Meclis’in takip etme ve denetleme görevinin hakkını vermeleri elzemdir.
Türkiye, elbette bu badireyi atlatacaktır ama içeride ve dışarıda karşı karşıya olduğumuz büyük tehditlere karşı; akılla, bilgiyle, soğukkanlılıkla ve büyük bir inançla geleceğimizi birlikte inşa etmeliyiz. Allah yâr ve yardımcımız olsun!” Değerli okurlarım, bu yaşadıklarımız bize şunu da gösterdi: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün 1919’da Amasya Tamimi’nde belirttiği ‘Milletin azim ve kararlılığı’nın anlamı ve önemi, bağımsızlığımızın tescili olan Lozan Antlaşması’nın 93. yılında bir kere daha yeniden tekrarlanmış oldu…