Darbeler her zaman darbecilere yaradı!
Fetullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimi, 1960 ve 1980 askeri darbelerinde kazananın halk değil, darbeciler olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesi olan 27 Mayıs’tan sonra, darbeyi planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay, o dönemde Orgeneral Cemal Gürsel başkanlığında “Milli Birlik Komitesi” adı altında ülke yönetimini üstlendi.
Bu süreçten sonra kritik mevzileri ellerine geçiren darbeciler, Anayasa ve TBMM’yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakanı Adnan Menderes, hükümet üyeleri, Demokrat Parti milletvekillerini, asker ve bazı üst düzey kamu görevlilerini tutuklayarak Yassıada’ya götüren askeri yönetimin adı, çok sayıda işkence ve kötü muameleye karıştı.
Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edildiği darbe, Türkiye’ye karanlık bir dönem yaşattı. Yargıyı kontrolüne alan, üniversiteleri ele geçiren, dernek faaliyetlerini yasaklayan darbeciler, halkı da baskı altına aldı.
27 Mayıs’tan sonra 4 Ocak 1961’de Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nu çıkaran darbeciler, bu kanunun 35’inci maddesi kapsamında, Türkiye’de daha sonra yaşanacak darbelerin de önünü açtı.
Darbeciler, 27 Mayıs darbesinden 8 ay sonra Ordu Yardımlaşma Kurumunu (OYAK) kurdu. Üye olunması zorunlu hale getirilen fona, subay ve astsubayların maaşlarından yüzde 10, yedek subayların maaşlarından ise yüzde 5 kesinti yapıldı.
Darbeciler, yargı zırhı oluşturdu
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren öncülüğünde yapılan 12 Eylül 1980 darbesinde ise Başbakan Süleyman Demirel görevden alındı.
Evren ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan askeri yönetim, “Milli Güvenlik Konseyi” adı altında Türkiye ile ilgili kritik kararlara imza attı.
12 Eylül darbesinin ardından Anayasa’ya koydukları geçici 15. madde ile kendilerine yargı zırhı oluşturan darbeciler, yasama ve yürütme yetkilerini ellerinde toplayarak, Türkiye demokrasisinde, toplumda ve ekonomi üzerinde onarılamaz yaralar açtı.
Siyasi faaliyetleri yasaklayan, dernekleri kapatan, üniversiteleri baskı altına alan darbeciler, istemedikleri gazete, dergi, kitap ve filmleri dahi imha ettirdi. Ülke genelinde 13 sıkıyönetim bölgesine 13 general, sıkıyönetim komutanı olarak atandı. Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetleri durduruldu.
Partilerin de lağvedildiği darbenin ardından, dönemin siyasi liderleri Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit Hamzaköy’e, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş ise Uzunada’ya sürgüne gönderildi. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu’ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül’de göreve başladı.
İdamlar ve yasaklar dönemi
Darbenin ardından 3 yıl içinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi, yeni anayasa hazırladı. Bazı hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar getiren 1982 Anayasası ile denetim mekanizmalarının yetkileri azaltıldı.
Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olduğu darbede, idamlar Türkiye’nin gündemine oturdu. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980’de gerçekleştirildi. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü iddiasıyla hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyince onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevinde infaz edildi.
Darbe sürecinde açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi. Bunlardan 517’sine idam kararı verilirken, kararların 50’si uygulandı.
İşkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı dönemde bine yakın film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmenle çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.
“12 Eylülcüler masum kalır”
Konuya ilişkin AA muhabirine açıklama yapan eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 12 Eylül’de darbecilerin 1982 Anayasası’na geçici madde ekleyerek, cezai, mali, hukuki sorumluluklarını ortadan kaldırdıklarını hatırlattı.
Darbe döneminde askeri hakimlerin yaptığı yargılamalarla adaletsiz kararlar verildiğini, işkence ve kötü muamelenin gündelik yaşamın parçası haline geldiğini belirten Babaoğlu, “FETÖ’nün bırakın 15 Temmuz’dan sonraki yargılamalarını, yakın dönemde kendi hakimleri üzerinden yaptıkları yargılamaları bile düşündüğümüzde 12 Eylülcüler masum kalır.” dedi.
“Geleceklerini garantiye aldılar”
Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASSAM) Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi de darbelerin ardından kazananların kim olduğunun önemine işaret etti.
Milli olmaktan uzak, uluslararası küresel güçlerin güdümünde gerçekleştirilen darbelerin, Türkiye’ye ve halka zarar verdiğini vurgulayan Tanrıverdi, 1960 darbesinin, cuntacıların ordu içinde kadrolaşmasının önünü açtığını belirtti.
Cuntacıların kendi geleceklerini garantiye alacak tarzda kanunlar çıkardığını aktaran Tanrıverdi, kendilerine siyasi ikbal ve iktidar sağlayan darbecilerin, emekli olduktan sonra da rahat yaşam sürdüklerini ifade etti.
“Darbelerin zengin ettikleri araştırılmalı”
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Başkan Yardımcısı emekli Albay Mustafa Hacımustafaoğulları da millete ve milletin kurumlarına karşı darbe yapanların, kendi ikbal ve çıkarlarını düşündüklerini söyledi.
Darbeler sonrasında zenginliğine zenginlik katan sermaye sahipleri ve medya çevrelerinin de araştırılması gerektiğini ifade eden Hacımustafaoğulları, 1960 darbesinin ardından kurulan OYAK’ın darbecilerin besin kaynağı olduğunu kaydetti.
Silahlı Kuvvetlerin ortak olduğu kurumlarda darbeci komutanların yakınlarının çalıştığını savunan Hacımustafaoğulları, bu isimlerin araştırılmasını istedi.