Eğitimde 2016 da da sınıfta kaldık
2016 mı? Tam bir kara yıl.
Her yeni yıl yeni bir umut, başlangıç derler… 2016 mı? Tam bir kara yıl. Ama yinede umudumu korumak istiyorum. Oda biterse yıkılırız! Yaşamımın 26 yılını devlette 1.5 yılını özel sektör de eğitimci olarak geçiren tekaüt öğretmen olarak 2016 yılının Türk Eğitimini değerlendirecek olursam tam “Kara bir Yıldı.”
İktidar 15 yılda milli eğitimde politikaları yüzünden bir türlü istikrar sağlayamadı. Her eğitim yılında farklı sistemle girdi. Eğitimdeki problemlere son dönemlerde bütçeden aslan payını aktarmasına rağmen yeni sorunlar eklendi. İstiktar bir türlü sağlanamadı sistem de adete yaz boz tahtasına dönmüş durumda. Milli Eğitimin bütçesinin büyük bölümü personel giderlerini (yüzde 79) ayrılmıştır. Ön görülen Milli Eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir.
Çocuklarımıza dinimizi öğreteceğiz söylemleriyle İmam Hatip Okullarını yaygınlaştıran iktidar 2002 yılında 450 okul olan sayı 2016 yılında 1149’a yükseldi. Öğrenci sayısı da, 71 binden 2016 yılında 555 bin 780’e yükseltildi. Ortaokulları da eklediğimizde 1 milyon 200 bine yaklaşmıştır. Genel liselerde okuyan öğrenci sayısı da 1 milyon 805 bindir. Bunun dışında iktidar gözünü Türkiye’nin en prestiji liselerine de göz dikmiş durumda “Proje Okul” bahanesiyle buraları da İmam Hatip Liselerine dönüştürmek istemekteler.
Bu dönemde özel okullarında sayısı katlamalı artmıştır. Bu yolla çocuğunu okutmak isteyen ailelere iki seçenek sunulup, ya parayı verip çocuğunu özel okula gönderirsin yada imam Hatiplere… Parası olanlar için değişen bir şey yok onlar çocuklarını istedikleri gibi özel okullara hatta yurtdışında ki okullarda okutabiliyorlar. Gelir düzeyi belli seviyede olanlar İmam Hatiplere mahkum bırakılıyor.
OECD 2016 raporuna göre Ülkemiz ilk ve orta öğretimde kamu harcamalarda 35 ülke içinde en düşük pay ayıran ülkeler arasında. Üniversiteler için de ayrılan pay ortalamanın altında. Türkiye ilkokulundan yüksek öğrenime kadar olan tüm seviyelerde öğrenci başına yaptığı harcamalarda diğer OECD üyesi ülkeler arasında en düşük harcama oranına sahip ülkeler arasında.
Dini, laik ve çağdaş eğitimin içine sokarak, yaşamı şu veya bu şekilde dinsel kurallarla tanzim etmek artık düşünülmemesi gereken çağ dışı görüşlerdir. Dinselliğe bağlılık ve bunu devlet ve toplum düzenine egemen kılmak en az etnik ayrımcılık kadar tehlikelidir. Devletin görevi, ulusal değerlerle bütünleşen laik, demokratik ve çağdaş bir eğitim sistemi kurmak ve bunu ödünsüz olarak sürdürmektir.