GÜNEY AMERİKA TURU ( ARJANTİN-URUGUAY-BREZİLYA)
23 Şubat – 11 Mart 2019 Tarihlerinde Güney Amerika Turu (Arjantin, Uruguay, Brezilya)
TANGO, FUTBOL, MARADONA VE ADADO
Bu seferde rotamız “Güney Amerika(Arjantin-Uruguay-Brezilya). Gezi uzun olacağından yanımıza alacağımız eşyalar kesinlikle gereksiz şeyler olmamalı… İspanyolca ve Portekizcenin hakim olduğu bölgeye gidiyoruz. 23 Şubat 2019 Cumartesi günü Saat 11.06 da Arjantin “Buenos Aires’e” uçuyoruz. Önce Brezilya’nın Soo Poulu” havalimanına iniyoruz (Saat 23.44). Gezilerimizin en uzun uçuşuş 12 saat 38 dakika uçak ikmal ve temizlik yapıldıktan sonra (bir saat üzeri uçak içerisinde kaldık). Tekrar Buenos Aires’e uçuşa geçtik. 2 saat üstü uçuş sonrası Arjantin Buenos Aires Havalimanına indik pasaport ve gümrük işlemleri bittikten sonra bizleri bekleyen Otobüsle “Caeno De Hotolese” oteline transfer olduk. 40 dakikalık yolculuk sonrası otelimizdeydik. Şehir merkezinde bir otel. Uzun yolculuk yormuştu dinlenmek üzere odalarımıza çekildik.
Arjantin: Güney Amerika’nın güneyinde And dağları ile Atlas Okyanusu arasında uzanır. Arjantin Güney Amerika kıtasında 2. Dünya genelinde 8. En büyük topraktır. Başkenti Buenos Aires’tir. 41 milyonluk nüfusa sahip Arjantin, çok uzun bir sahil şeridine sahiptir. Arjantin’de resmi dil olarak İspanyolca kullanılır. Para birimi Arjantin Pezosudur. Yüz ölçümü 2 milyon 791 bin 810 kilometre kare ile Türkiye’nin neredeyse 4 katıdır. Nüfusunun büyük çoğunluğu Hristiyan, Katolik’tir. Ülkenin %35’inin kökeni İtalyan’dır. Şili, Balivya, Baraguay, Brezilya ve Uruguay ile sınırı vardır. Bağımsızlığını 9 Temmuz 1816’da kazanmıştır. Dünyanın en büyük sığır eti üreticisidir. Ülkede okur yazarlık oranı %96’dır. Arjantin için en önemli şey aile sonra futboldur. 14 şeritli dünyanın en geniş caddesi 9 Temmuz Bulvarı Buenos Aires’tedir. Arjantin ve Uruguay arasında akan Rio De la Plato Nehri” Atlas okyanusuna dökülürken 220 kilometreyi bulan genişliğiyle dünyanın en geniş nehridir. Arjantinliler çok milliyetçi olup her köşede Arjantin bayrağı görebilirsiniz.
17 günlük gezimiz 2 günü Arjantin(Buenos Aires) 2 günü Uruguay(Mantevideo) 7 Günü Brezilya(Angra Dos Reis – Buzios- Coba Frio- Rio de Janeiro – Ubatuba- Ihlabala) 4 günü deniz uçuş olarak geçti. Casta Foscinosa Gemisi ile gezip THY’yla uçtuk. Limanlara uğrayan gemimiz gündüz demirleyip kara gezileri yapıp gece yol aldı.
Costa Foscinosa Gemisi 2012 yılında yapımı, 290 metre uzunluğunda, 114.50 grostonaja sahip, 35 metre genişliğinde 62 metre yüksekliğinde, 1508 kabinli toplam 3800 yatak kapasitesine sahip bir gemi. Toplam 5 restoran, 13 barı, 4 yüzme havuzu, 3 kata yayılmış 1287 yolcu kapasiteye sahip tiyatro salonu bulunmaktadır. Gemide Gazino, internet kafe, 40 sinema ve kütüphane, Türk hamamı, sauna, spor salonu, masaj odaları ve dinleme bölümleri bulunmaktadır. Biz “Dış Kabin Balkonlu Premium” kamarada seyahat ettik.
24 Şubat Pazar günü otelimiz “Amerian Codeno De Hotelese” de kahvaltımızı aldıktan sonra rehberimizle toplanma saatimize kadar zaman vardı. Dr. Güner Çinko’yla otelimiz merkezse olduğundan kısa bir yürüyüş yaptık. Saat.09.00 olduğunda rehberimiz eşliğinde grubumuzla iki saatlik yürüyüşle gezimize başladık. Geniş caddeleri, koloni mimarisi ve kaldırımla sınırlanmış kafeler ve restoranların bulunduğu Buenos Aires şehrinin en güzel semtlerinden biri olan “Puorto Modero” bölgesindeyiz. Lüks otel ve dairelerin, restoran ve sinemalar… Ofis ve şirket binalarının olduğu bölge. Puerto Modero’nun sokakları kadınlara saygı göstermek için seçilmiş olup her sokağa Arjantin tarihinde ünlü bir kadın adı verilmiş. Nehir kenarından yürüyüşe devam ediyoruz. Yaya köprüsü dikkat çekiyor. Bu köprü dans eden bir tango çiftini temsilidir. İspanyol mimar Santiago Galatro tarafından tasarlanmış Puente De la Mujer Köprüsü. Limanın etrafında güzel parkları, çeşitli anıt ve heykeller bulunuyor. Biraz temiz hava almak ve rahatlamak için harika semt. Bol bol fotoğraf çekildikten sonra yürüyüşe devam ediyoruz.
Buenoıs Aires’in en sembolik yapılarından biri olan Cosa Rosada veya Başkanlık sarayının önündeyiz. Eşsiz pembe rengiyle tanınan bu saray, Arjantin tarihinin çoğunun odak noktasında bulunuyor. Deneyimli bir rehberle gidildiğinde sarayın kamusal alanlarını görecek evin içinde ki görkemiyle evin inanılmaz mimarisini, teraslarını ve muhteşem atmosferini görebilirsiniz. Casa Rosada’nın balkonu bir çok ülke etkinliğine sahne oldu. Evo ve Juan Peron ünlü balkondan en iyi yararlandı. 40’lı ve %0’li yıllarda ki kitlelere hitaplarını Modonna “Evita” filmini de ölümsüzleştirdi. Rehberimiz zamanımızın daraldığını, hızlı tempolu bir şekilde yürümemiz gerektiğini zorluk çekeceklerin taksiye yerleştirip otele dönmelerini sağladı. Yürüyerek otelimize geçtik. Çıkış işlemlerimizi yapıp bizi limandaki gemiye transferimizi yapacak otobüsümüze binerek liman gümrüğüne geldik. Grubumuz 25. Sırada alınacağından uzun bir bekleyiş sonrası saat 15.00 gibi gemimiz Costa Foseinosa bindik 3. Katta ki “Restoran Buffet’te” yemeğimizi aldıktan sonra 8. Kattaki 8418 n nolu kamaramıza dinlenmeye geçtik.
Cruise Turları (Gemi) Gemi Turları bana göre en güzel seyahatlerdir. Bavullarınızı girdiğinizde boşaltıp yerleştiriyor, seyahat bittiğinde topluyorsunuz. Bu gemimizde 15 gün gemide kaldık, bavul toplayıp boşaltmadan 8 şehri gündüz gezdik. Akşam döndük. Gemide olduğumuz sürece birbirinden harika dünya mutfağından yemekler, aktiviteler, şovlar izler, isterseniz gemi içinde alışveriş yapacağınız iş yerleri ve dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlarla birlikte olmak… Gemimizin denizde olduğu zamanda tatil köyü gibi değerlendirebilir aktivitelere katılabilirsiniz. Her akşam gelecek günün aktivite programı kapınızda ki posta kutusuna bırakılıyor değerlendirme size bağlı. Bizim grubumuz akşam yemeğimi “Gattaparda Restoran” da olduğundan şık giyinimli olmaya dikkat ediyordu. Gemide ki rutinimiz buydu.
Buenos Aires hakkında bilinmesi gerekenleri Arjantin’in başkenti olup 16. Yüzyılda Rio La Plato nehrinin yanında kurulmuştur. Aşkın ve tutkunun dansı tango’nun doğduğu yerdir. Kentin kelime anlamı “Güzel Havalardır”. Kente “ Güney Yarım Küre’nin Paris’i diyorlar. Daha öncede yazdığım gibi 140 metre genişliğe sahip dünyanın en geniş caddesi “9 Temmuz Caddesi” buradadır. Kent 24 saat yaşayan bir şehirdir, insanlar mutlu eğlenmeyi sever hayatı doyasıya yaşar. İlk kez 1536’da şehir olma yoluna çıkmış, dünyanın dört bir yanından göçmenleri, denizcileri, hayalperestleri karşılamış Güney Amerika’nın en büyük ikinci kenti olarak da bilinen kozmopolit dünya şehri… Arjantin denince akla gelen şeylerin başında şarap, kırmızı et ve diğer yerel lezzetler geliyor. Buenos Aires sokaklarında gezerken birçok (Arjantinian Stealhouse” restoranları görürsünüz. Yeme içine, eğlence, dans ve tarihin bir arada bulunduğu bu kenti keşfetmek istiyorum.
Gezimizin son günü 10 Mart 2019 Cumartesi günü gezimimiz Buenos Aires limanına demir attı. Gemiden ilk inen grup biz olduğumuzdan erken kahvaltı yaptıktan sonra çıkış işlerini tamamladık limanda bizleri bekleyen otobüsümüze binerek şehir turumuza başladık. Yolumuzun hemen sağında park içinde çelikten çiçek…
Floralis Generice: Akşamları kapanan yaprakları her sabah yeniden açan dev “Floralis Generice 2002 de yapılmış. Çelik ve alüminyum kullanarak Arjantinli Mimar “Eduorda Catolono tarafından yaratılmış. 4 dönümlük bir parkta bulunan heykelin yaratıcısı tüm çiçeklerin bir sentezi ve her gün yeniden doğan bir umut olarak tanımlamış. Işıklandırılması sayesinde geceleri de oldukça hoş görüntüler oluşturan bir eser olup görülmeye değer. Fotoğraflar alıyor ve yolumuza devam ediyoruz. Büyük bir park içinde kadın heykeli dikkatlerden kaçmıyor “Evita Heykeli”.
Gezimiz esnasında birkaç kez gördüğümüz kentin ortasında ders bir kalem gibi uzanan Buenos Aires’in en ünlü anıtı Obelisk (Dikilitos) yanından geçiyoruz. Anıtın Kentin 400. Yıl dönümünü kutlamak için Alman parlamentosu mimarı olan “Alberto Prebisch” tarafından tasarlanmış. Cordobo beyaz taşından yapılmış ve anıtın dört tarafı kent tarihinde belirleyici onları temsil ediyor. 1536 da kentin kuruluşu, 1580 de ikinci ve kesin temeli, 1812 de şehirde Arjantin bayrağı açılmasını ve 1880’de Buenos Aires’in ülkenin başkent olarak ilan edilmesini. Aynı zamanda her tür halk toplantısı için (Protesto ve Kutlama) birleşme noktası. 67,5 metre yüksekliğe sahip anıtın dönüm noktasının tepesinde 206 basamaklı bir merdiven var. En üste toplam dört pencere bu bölüm sadece özel günlerde açık.
Bir mezarlık düşünün gezmeye ve resim çekmeye akın akın gidiliyor. Arjantin’in firs Lady’si Eva Peron’unda bulunduğu Resokto Mezarlığı…
Eva Peron’un mezarı diğerlerine göre çok daha mütevazı bir mezar. Arjantinlilerin Evita sevgisi inanılmaz boyutlarda. O kadar çok seviliyorlarmış ki cenazesine tam 3 milyon insan katılmış. Çiçekçilerde çiçek kalmamış Şili’den çiçek getirmek zorunda kalmışlar. Mezarlık için “Dünyanın en güzel Mezarlıklarından birisi” ifadesi kullanılıyor. Mezarlık değil bir sanat galerisi. Arjantin’in önde gelenlerinin ebedi mekânı. Tam bir ölüler şehir, mezarlığın bir bölümünü görmemiz bir saate yakın zamanımızı aldı. Bu Açıkhava Müzesinden ayrılıyoruz.
Eva Peron: Latin Amerika’nın yetiştirdiği en sıra dışı kadın aktris, politikacı. 7 Mayıs 1919 tarihinin de Arjantin’in “Los Tolodos” kentinde dünyaya geldi. Yokluk içinde geçen çocukluk sonrası 1930 lu yılarlıda Buenos Aires’e gitti. Burada hayallerinin gerçekleştirmek istiyordu. 1943 yılında dönemin Sosyal Güvenlik Bakanı olan Juan Peron’la tanıştı. 21 Ekim 1945 tarihinde evlendi. Juan Peron Başbakan seçilmesinin ardından, Evita eşine politik bulvarda desteği daha da artarak daha sonra Çalışma Bakanı oldu. Evita fakir Arjantin halkına verdiği sözleri tutara, ücretlerin arttırılması ve daha iyi sosyal standartlar konusunda çalışmalar yaptı. İçişler, sendikalar ve kadınlar çok sevdiği evita 1951 yılında sağlığı bozuldu. 26 Temmuz 1952 de 33 yaşında iken hayata veda etti. Arjantin de geniş çaplı bir yaş ilan edildi. Halkın görebilmesi için mumyalanan Evita, ölümünden sonra gerçekleşen askeri darbe ile, Juan Peron’un iktidarı yıkıldı ve Evila’nın sergilemek için mumyalanan cenazesi 16 yıl boyunca ortadan kayboldu. 1973 yılında Askeri yönetim sona erip Juan Peron’un 1974 yılında ki ölümünün ardından Evita’nın İspanya’da ki cenazesi tekrar Buenos Aires’de ki aile mezarlığına defnedildi.
Yeni durağımız Congresa de la Nacion Argentino(Arjantin Ulusal Kongre Binası) İtalyan mimar “vittorion Meono” tarafından tasarlanan ve Arjantinli mimar “Julion Darmal” tarafından tamamlanan bina 1898 ile 1906 yılları arasında inşa edildi. Binanın inşaatının 1906 yılları arasında inşa edildi. Binanın inşaatının 1906 da bitmesine karşın estetik ayrıntıların tamamlanması 1946 yılına dek sürmüştür. Arjantin Ulusal Kongresi Arjantin’in iki meclisli yasama organıdır. Bunlar 72 sandalyeli senato ve 257 sandalyeli Temsilciler Meclisi. Bireysel ve grup fotoğrafları çekildikten sonra ayrıldık.
Artık otobüsten indik yürüyerek geziyoruz. Yeni durağımız Metropolitana Ketedrali Arjantim Hristiyan olan bir ülke. Koyu Katolikler ülkenin her yerinde ihtişamlı kliseler yapmış. Bunlardan biri… Roma mimarisi dönemini andıran sütunları, dev bir görüntüye sahip mimarisi ve zengin süslemelerinin yanında Vatika’nın devlet başkanı, Katoliklerin ruhani lideri bugün Vatikon’da görev yapan Papa’nın bu katedralde görev yapmış din adamı olmasından dolayı bu katedral önem kazanmış. Bu bakımdan turistlerin oldukça ilgisini çekiyor. Bizlerde içeri girdiğimizde oyun vardı birkaç fotoğraf aldık ve ayrıldık.
Yeni durağımız Plaza De Mayo(Mayıs Mydanı) Buones Aires’in en ünlü meydanlarından biridir. Ülkenin bağımsızlığını ilan edildiği 25 Mayıs 1810 yılından bu yana Arjantin’de siyasi yaşamın merkezi olmuştur. 1976 ve 1982 yılları arasında darbe ile generaller tarafından ülke ele geçirilen Arjantim’de “Ulusal Uzlaşma Süreci” adı altında binlerce insan katledilmiş ve bilinen bilinmeyen binlercesi de hapse atılmıştır. İşte bu dönemde çocuklarının akıbetini merak eden ve serbest kalmasını isteyen anneler her şeyi göze alarak bu meydanda 1976 yılından bu zamana haftada bir beyaz eşarplarını takıp seslerini duyurmak için toplanmaktalar. Meydanda fotoğraflar çekilip yolumuza devam ediyoruz.
Rehberimiz sıcak çikolata içmemiz için bizi götürdüğü mekân Cafe Tartoni Buraya girmek için kapısında sıra beklemeyi göze alacaksınız. Biraz bekledikten sonra girdik. Grubumuzdan daha sırada bekleyenler vardı. İçeriye girişimizle tarihi hissedebiliyorsunuz. Her duvarında orijinal tablolar, fotoğraflar, objeler müzeye benziyor. İçinde üç oda müze olarak ayrılmış.1858 yılında soyadı “Touon” olan bir Fransız göçmeni tarafından açılmış, aynı adı taşıyan “Boulevarddos İtaliens’te ki Paris cafe Ucity Guidos tarafından dünyanın en güzel on kafesinden biri olarak seçilmiştir. Sıcak çikolatalarımızı içtikten sonra buradan ayrıldık.
Tekrar otobüsümüze biniyoruz rehberimiz bizim için bir restoranı açtırıp hem yemek hemde Tango gösterisi yapılacak ve bedeli 100 Euro ödememiz gerektiğini söylediğinde kabul edilmedi. Rezervasyonu iptal için restorana geldiğimizde kabul edilmedi, rehber sıkıntı yaşadı neyse devreye grubumuzdan üç kişi girdik hem yemek hem tango gösterisi 40 dolara kabul ettirdik ve gruptan 20 kişi katıldı. Bu ara 1,5 saat bekledik o sıcakta! Bulunduğumuz mekân SanJuany Boedo Grubumuza sahne önüne U düzeni masalar oluşturuldu. Yerleştikten sonra servise başlanıldı. Önden “Emponado Böreği” geldi içki olarak “Entocia Mendoza Şarabı” ardından Salatamız bu ara sahne de perde açıldı üç müzisyenden oluşan grup (Piyano, Gitar-akordeon) tango müzikleri sunmaya başladı. Erkek ve kadın şarkıcılar dönüşümlü sahne aldıklarında dansçı bay bayan enfes tangolarıyla grubun stresini attı. Şov soluksuz izlenirken Arjantin biftekleri sunuldu. Bu ara içki limitsiz. Bir saatin üzerinde ki müzik ve dans grubumuzu oldukça mutlu etti. en büyük sürpriz ise tango yapan bayan dansçının Türk Ankaralı olması. Dans ederken konuşmalarımızı duymuş programı bittiğinde aramıza katıldı. Dansçı erkek eniştemiz Arjantinli imiş. Enişte şirin Türkçesiyle bize eşlik ederken oldukça mutluydu. Biraz mekândan bahsedeyim. İlk 1927 yılında açılmış,1999 yılında kapatıldıktan iki yıl sonra orijinal cephelerini koruyarak yeniden açılmış. İçeride orijinal çizimler, plaklar, fotoğraflar, karikatür tablo, dönemsel gazete kupürleri kültürel değerlerini içeren objelerle tarihsel bir görüntü içerisinde. Anibal Troilo’nun 1948 de burada yazdığı “Sur” adlı tango Arjantinliler tarafından çok sevilir dinlenirmiş. Uzun bir tezgâh, masalar, akşam yemeklerinin sahnede yer alan tango gösterilerinin tadını çıkarabilecekleri şekilde düzenlenmiş. Grubumuz hem yemeklerden hem gösteriden mutlu bir şekilde ayrıldı.
Tango dan bahsedecek olursak; Tango, izlerken insanlarda aşk, tutku, biraz hüzün ve yoğun bir hissiyat oluşturan, insanların duygularını harekete geçirerek romantizm duygusunu ortaya çıkartmak için önemli bir adım oluşturan dans ve müzik çeşididir. Afrika kökenli olduğu düşünülen Tango, bu dilde “Buluşma yeri” veya “özel yer” olarak adlandırılan kelimelerden ileri geldiği de söylenilmektedir. Sadece Afrika özlü değil, Tango aynı zamanda Latin etkilerinde kalmış, Kızılderili ritimlerine sahip olmuş bir karışımdır. Tangonun kökeni, çıkış noktası Arjantin, Buenos Aires ve Uruguay’a dayanmaktadır.
Yeni Durağımız La Boca Juniors’ın maçlarının oynandığı La Bambonero’nun bulunduğu semt, 19 yüz yılda kente gelen İtalyanlar tarafından kurulmuş. İmkânsızlar nedeniyle gemi sacından inşa edilmiş rengârenk evleriyle ünlü semt. Burayı tarihte ise uzun deniz yolculukları sonrası bu güzel şehre ulaşan denizcilerin, karaya ilk temas ettikleri nokta olarak biliniyor.
Otobüsümüz bir stadyumun yanına geldiğinde Beş İtalyan denizci gencin 3 Nisan 1905 Pazartesi günü Arjantin’in en popüler kulübü olacak olan “Boca juniors”un ilk mabedi olan stadyumdayız. Kulübün renklerine karar vermek onlar için oldukça zor olmuş. Bir takım renkler kullanılsa da son olarak Limana ilk yanaşacak yabancı geminin ülke bayrak renklerini kulüp rengi yapmaya karar verirler. Ogün limana ilk İsveç gemisi girmiş. Bayrak rengi Boco’nun da 1907 den bu yana sarı mavi olarak kullanılır. Boca yazılırken muhteşem taraftarı da unutulmaz Boco sahasında gerçekten 12 kişiyle oynar. Kulüp yönetimi de taraftarına gerçekten tapıyor ve teşekkürlerini her zaman sunuyor. Bu semtte biri daha var ki; “ Pasları çalımları ve golleri kadar özel hayatıyla da tartışıldı. “Dünyanın en iyi futbolcusu kim?” diye sorulduğunda onun adını anmadan edemedi. O hiçbir zaman sadece futbolcu olmadı. Bunun en büyük kanıtını Boco Juniors taraftarları statlarının girişine yazmışlar: “Dinimize Boco, Mabedimiz Bombonero, tanrımız Maradona.” Stadyumu geçiyor otobüsümüze boş bir alanda par ediyor.
Gökkuşağı gibi rengarenk bir şehirdseyiz. La Boca’dayız. Riachuelo Nehri’nin Rio de la Plato ya açıldığı ağızda yer alıyor. El Caminto Sokağındayız. Arjanti’nin en ünlü ressamlarından biri Mahallenin önemli bir hayırseveri olan ressam Benito Quinquela Martin mahalledeki göçmenleri toplayarak evlerini parlak renklere boyamalarını teşvik ederek rengârenk olan sokaktayız. Alışveriş yapılabilen iş yerlerinin arasında sokak ressamlarının çizdikleri çizimler alıcılarıyla buluşmuş. Kafelerin önünde tango sesleri ne yazık ki tango yapanı o sırada göremedik. Hediyelik eşyaların çoğunluğu Boco kulüp objeleri, Maradona figürleri taşıyan objeler, Tango yapan mini maketler. Kafe giriş kapılarında Maradona, Messi fotoğrafları çizilmiş. Verilen süre içinde gezdikten sonra yeni durağa gitmek üzere otobüsümüze biniyoruz.
Yeni durağımız San Telma. Otobüsten indik yürüyüşe geçtiğimizde solumuzda “MErcados Telma” Büyük kapalı Pazar antikalardan taze meyve ve baharatlara kadar herşeyi sunan tezgâhlar. 1897 de Avrupa’dan gelen yeni göçmen dalgasının ihtiyacını karşılamak için açılmış. Bina 2000 yılında ulusal tarihi bir anıt ilan edilmiş. Arnavut kaldırımlardan ve eski koloni stili eski evler arasından yürüyüşümüze devam ettiğimizde gençlerin oluşturduğu müzik grubu nefesli ve vurmalı sazlarla müzik yapıyor. Etraftaki kalabalık onları dinliyor. Bir süre bizlerde dinledik. Başka bir sokakta özel giysili her yaştan grup yalnız vurmalı sazlarla gösteri yapıyor. Etrafındaki iş yerleri ya kafe ya da antika dükkânları. Bugün günlerden Pazar olduğu için “Colle Defanso” üzerinde kurulan Pazarı görmüş olduk. Sanırım toplanmaya hazırlanıyorlar, yüzlerce tezgah çok sayıda sokak sanatçısı ve hediyelik eşyalar satın almak için fırsat. Burası İspanyolların 1536 da yerleştiği bir bölge. Birçok devrim, salgım hastalık, kentsel dönüşüm projesi ve protestodan sonra hatta kalmayı başarmış…
Artık zaman gelmişti denilen saatte grubumuz tespit edilen kafenin önünde toplandık. Yürüyerek park edilen alandaki otobüssümüze geçtik. Artık “Buenos Aires” de geçti. İlk aklıma gelenler geniş caddeler Tango, lezzetli biftek ve Avrupa Latin kültürü kısaca Arjantin.
URUGUAY
(Güney Amerika’nın İsviçre’si)
Gezimizin 3. Günü Uruguay’ın başkenti Montevideo’dayız. (25 Şubat 2019 Pazartesi) Kahvaltı sonrası limanda bekleyen otobüsümüze geçiyoruz. İsmini yerlilerinin dili “Guarini” den alan Uruguay “Boyalı Kuşlar Irmağı” anlamına gelir. Uruguay Dengeli ekonomisi, sosyal haklarıyla Güney Amerika’nın İsviçre’si olarak da anılmaktadır. Güney Amerika’nın en küçük ikinci ülkesi (Yüz Ölçümü 176,215 km2) Uruguay Atlantik Okyanusu kıyısında, Batısında Arjantin ile Kuzeyinde Brezilya ile komşudur. Nüfusu 3,5 milyon, para birimi Uruguay pezosudur. Resmi dili İspanyolcadır. Uruguay’ın bayrağında ki; Mavi birlik, sarı yurtseverlik, yıldız şekli kutlama anlamı taşıyor. Ülke demokrasi, yaşam kalitesi, basın özgürlüğü, orta sınıfın büyüklüğü, refah ve güvenlik açılardan Latin Amerika’da ki en iyi ülkedir. Birleşik Milletler raporuna göre dünyanın dokuzuncu “Yeşil ve yaşanabilir” ülkesi. 1846 yılında Uruguay Latin Amerika’da köleliği ilk yasaklayan ülkedir. “Rio de Plato”nun kuzeydoğu kıyılarında bulunan Montevideo başkentidir.
Otobüsümüzün ilk durağı Plaza Indegendecio (Bağımsızlık Meydanı) dayız. Şehrin en büyük meydanı ortada bağımsızlık kahramanları Jose Artigos’ın 30 tonluk heykeli altında mezarı ve 24 saat nöbet tutan askerler. 56 metre yüksekliğinde ki heykel etrafında fotoğraf çekme yarışı başlıyor. (Jose Gervasio Artigos Uruguay’ın ulusal kahramanıdır) Uruguay’ın Bağımsızlığının babası olarak da bilir. Latin Amerikada ilk toprak reformunu hazırlayan kişidir. Bu reform ancak bir yıl dürmüş Artigos’a göre herkes eşit işlem görmeliydi ve toprakları “en yoksullara en çok yardım edilmeliydi” ilkesine göre bölüşürdü. Uruguay’ın bağımsızlık savaşçısı. Rio De la Plato bölgesinde bağımsız ve federal bir devlet kurmak için mücadele etmiştir. 19 Haziran 1764’de Montevideo da doğmuş, 23 Eylül 1850 de Paraguay’da ölmüştür.)
Rehberimizin uyarısı ile otobüsümüze geçiyoruz. Uruguay’ı 1516 yılında İspanyol Juan Diaz Solis keşfetmiş ve her yeri İspanyol topraklarının bir parçası ilan etmiş. Yörenin tek tepesine köle inşa etmiş buraya da “Montevideo” demişler. Söylencelere göre deltadan karaya yaklaşırken bir gemici “dağ gördüm” (MonteVideo) diye bağırmış, bu kentin adı da buradan gelmiş. Gezerken gözlerimiz; Geniş caddeleri, düzenli Planı, tertemiz ve modern bir kent. Koca ülkede 3,5 milyon insan yaşadığından ne trafik neden kaos var. Gezimizi Şubat ayında yapıyoruz sıcaklık gün içinde 30 dereceyi buluyor. Bir izlenimimizde Mimari açıdan oldukça önemli yapıları bulunan başkent de renkli caddeler, tarihi ve modern birçok binayla karşılaşıyoruz. Geçmişten bugünü bütünleştiren bir atmosfer var. Rehberimiz bir bina gösteriyor. Binanın bugünkü devlet başkanları “ Tabare Vazquez” kaldığı, yaşamını sürdürdüğü kendine ait bina… Bina iki katlı olup bir devlet başkanı için oldukça mütevazı.
Uruguay’ın devlet başkanı demişken bir önceki devlet başkanları; “Dünyanın en yoksul devlet başkanı” olarak nitelendirilen Jose Albelto Mujica Cardono’dan bahsetmesek olmaz. Dünyanın en sevilen başkanı olarak tanınan “Jose Mujico” Eski gerilla 2010’da Cumhurbaşkanı seçildi. Başkanlık sarayına taşınmayı reddetti. 40 yıldır oturduğu çiftlik evinde, eşi komşuları ve topal köpeğiyle yaşadı. Maaşının %70 ini” ihtiyacım yok” diye yoksullara bağışladı. Birleşmiş Milletlerde yaptığı ve “Kalıcı olan aşk, dostluk, dayanışma ve ailedir. Belirleyici olan hayat olmalıdır. Birikim tüketim değil” dediği konuşması dünyayı sarstı. Che Guevara’yı tanıdı. Fidel Castro’nun, Huga Chovez’in sıra dışı oldu. Seneler önce hapishanede karar verdiği şekilde yaşaması oldu. Gün gelip ülkesinin Cumhurbaşkanı olsa bile… Latin Amerika’nın halk kahramanı, tüm dünyanın sevgilisi Saraysız, korumasız, makam araçsız başkan “Mujica” Altı yerinden vuruldu, 15 yıl hapse mahkum oldu, 11 yıl hücrede tek başına kaldı. 775 dolar, 1987 model Volkswagenle yaşamını devam ettiriyor.
Şimdiki durağımız Parlemento Sarayı (Palacio Legis Lativo) Parlemento binasının mimarları ve heykeltraşları İtalyan olduklarından, iç kısmını göremedik, dış kısımları mermer yapıları ve heykeller binanın Avrupa dokunuşunu hissettiriyor. 30 mermer 17 granit çeşitlemeleriyle yapılmış UNESCO Kültür mirasına girmiş bir bina… Binanın önünde iki bayrak direği var. Birinde Uruguay bayrağı dalgalanmakta, diğerinde Özgürlük savaşçısı “Artıgas”ın savaşırken kullandığı bayrak dalgalanmakta. 1904 yılında yapımına başlanan bu eser kentin en güzel binalarından. Fotoğraflar çekiliyor otobüsümüze biniliyor. Gezimize devam ediyoruz.
Rehberimiz Uruguay’ın sanat ve turizmden bahsederken Türk dizilerinin buralarda çok sevildiğinden de bahsediyor. (Kamaramızda bulunan televizyonda gece Türk dizisi “Kördüğüm; İbrahim Çelikkol – Belçim Bilgin oynuyordu.) yol güzergahında Uruguay’lı heykeltıraş Jose Belloni’nin yaptığı “Çalışkanlık Anıtı” Uruguay’da kullanılan yolcu taşımacılığını anlatan At Arabası ve atlar heykelinin yanından geçiyoruz. Bu ara geniş güzel parklar, parklarda bulunan heykeller görüyoruz. Bu heykelde onlardan biri. Uruguay’da futbolun öneminden bahsediyor rehberimiz. Şimdi göreceğimiz yer ilk dünya kupasının oynandığı “Yüzüncü Yıl Stadyumu” bölgesine gideceğimizi ve Jose Belloni’nin bir başka yapıtını da göreceğimizden bahsediyor.
Turist otobüslerinin bulunduğu bir alana geldiğimizde hediyelik eşya satan mini tezgahların arasından Heykeltraş “Belloni’nin La Cerreta(Taşıyıcı) en iyi eseri kabul edilen heykelinin yanındayız. Jose Batley Ordonez Parkı’nda bulunan 19.yüzyılın öküz arabası sürücülerinin onuruna yapılan muhteşem bronz ve granit heykel. Gerçekten görülmeye değer. Çin kapılı bir yamacın üstündeki heykel oval bir gölete bakmaktadır. 1976 yılında heykel Ulusal Tarihi Anıt olarak belirlenmiştir. Heykel, üç set uçlu öküz ve arkadan iki öküz tarafından çekilen bir vagondan oluşuyor. Yine bol bol fotoğraflar çekiliyor, hediyelik eşyalar alınırken yürüme mesafesinde olan 1930 yılında ilk dünya kupasının oynadığı Montevidio 100. Yıl Stadyumu’na gittim gençliğinde 14 yıl Amatör futbol oynamış ve futbolu seven biri olarak beni çok heyecanlandırdı, benim için duygulu bir andı. Aklıma Uruguaylı Yazar Eduardo Galeano’nun söylemi “Aynen tango gibi futbol da gecekondularda çiçeklendi.” Geldi. Final oynayan Uruguay ve Arjantin için İngiltere’nin aksine geniş alanlarında değiş Buenos Aires ve Montevideo’nun yoksul mahallelerin dar sokaklarında gelişen futbol, yeni bir stil yaratmıştı. Artık sokaklarda rakiplerini dans eder gibi ekarte eden sanatçılara rastlanır olmuştu. Bu yeni stil zamanla taktiksel yenilikleri de doğurmuştu. Hemen bu mabetten ayrılıp grubumun yanına gelmiştim ki otobüse binen son kişiydim.
Rambla de Montevideo’dayız. Otobüsten indik görülesi bir manzara. Burası Eskişehir’den başlıyor şehir dışına kadar uzanıyor. “Montevideo” dev yazısında hatıra fotoğrafı çekiyoruz. Bulunduğumuz yer Eskişehir Güzel sahil boyunca uzanan çok sayıda plajlar bisiklet yolları, koşu ve yürüyüş parkurları yeşillik sanırım gün batımı burada enfes görüntü çizer. Yalnız deniz nehir ağzı olduğundan çamurlu idi. Montevideo dev yazının yanında biraz zaman geçirirken rehbere soruyorum bu kıyı şeridi ne kadar (kaldırım) 16 km cevabı hayrete düşürüyor. Kısaca; “Açık hava etkinlikleri için güzel bir yer, bir nehir sahilde oldukça etkileyici görünen beyaz kum sabah saatlerinde bolca turist.” Rehber orada profesyonelce fotoğraf çekene “Duron’uyla” havadan grup fotoğraf çektiriyor ve ayrılıyoruz.
Limana yaklaştık gemimizin kalkmamıza hayli zaman vardı otobüsten indik, limanın hemen yakınında ki, İstanbul’da ki çiçek pazarına benzer Morcodo dal Puerodayız. Burası sakatat dahil envai çeşit et büyük mangallarda pişiriliyor. “Parilla” restoranlarında “asada” (Izgara) çok popüler. Yerel hamburgerleri “Çivito” servislerde. Dışarı çıktığınızda sokak ressamları ve deri giysileri satıcıları. Yolda, durakta her yerde elinde termosu ve pipetle özel kupası ile Mate Çayı içenleri bol bol görürsünüz. Mercodo del Puerto 1885’te İstasyon binası olarak yapılmış ancak 1940 yılında pek çok restoranı barındırmakta odun ateşinde pişen etler, mangalda ki kırmızı biberlerin nefis kokuları arasında gezerken yemek yiyeceklere tavsiyem tam pişirtin servise çiğ geliyor. Zaman daralıyor gemimize geçmemiz gerekiyor, Uruguay Montevideo’da ki ilk günümüz bitiyor.
Gezi programımızda 15.gün 09 Mart 2029 Cuma günü gemimiz hava muhalefetinden Uruguay Punta del Este’ye gidemediğinden Başkent Montevideo’ya ikinci kez limana demirliyoruz. Bugün ki gezimizde serbestiz. Rehbersiz kendimiz geziyoruz. Montevideo’da dolaşırken Avrupa kentinde geziyormuş hissine kapılıyorsunuz. Devasa binaları, parklarıyla göz dolduran Avrupa: bir başkent insanların giyim kuşamları ten rengi sokakların görünümü Avrupa’daymışsınız gibi… Kafeler, Kafelere ve sığmayıp yol kenarında ki masa sandalyeler. Yolumuz boyunca güzel grafitiler ve sağa sola serpiştirilmiş resimler var. İlk durağımız bir park içinde Zabala Anıtı ön kısmında ki çıplak kadın heykelinin altında ki yazıda; “ Özgürlükten ne çekinin ne de korkun.” Yan tarafında ki kabartma heykeli Gaucho ve hayvanları… Gaucho Güney Amerika’da (Arjantin, Uruguay ve güney Brezilya’nın) bazı bölge sakinlerini tanımlamak için kullanılan bir terim. “Kovboy” diye biliriz.
Yürüyüşümüze devam ediyoruz. Plaza Martiz olarak da bilinen Plaza Constitucion (Anayasa Meydanı) geliyoruz. Parkına doğru girdiğimizde antika satan tezgâhları izliyoruz. Sokak ressamından resim almaya çalışıyoruz pahalı geliyor. Meydan 1830 da bugünkü şekliyle kurulmuş. Başkentin en eski meydanı, burada ülkenin ilk anayasa Meydanı adını almış. Çevresinde bankaları, kültürel kurumları, lokantalar ve bakanlıklar var.
Yürüdüğümüz caddenin adı Sarandi sağında solunda ki tezgahlarda mate çayı bardağı, mate çayı, hediyelik eşyalar sokak sanatçıların çizdikleri resimler. Burada “Tango yapan çift” konulu resim alıyoruz. Yolumuz üzerinde ki kitapçı dükkânı dikkatlerden kaçmıyor. Büyük içeriden teraslı iki katlı 2 kata çıkarken merdivenin dönüş duvarında ki büyük vitray çalışması harika. Kitapların yanı sıra “CD”ler genelde Tango üzerine… Caddenin sonunda Puerto de la Ciudadela (Kale Kapısı)na geliyoruz. Eski şehir surlarla çevriliymiş o surlardan bugüne ulaşan tek parça bu kale kapısı….
Kale kapısının önünde ki trafiğe açık yolun karşı tarafı ilk günde geldiğimiz Montevideo’nun en önemli meydanı Plaza Independencion (Bağımsızlık Meydanı) zamanımız olduğundan Uruguay’ın ulusal kahramanı “Uruguay ulusun atası” Jose Gervasio Artigas Arnal’ın devasa heykel ve anıtının önünde fotoğraflar çekiyoruz. Meydanın etrafı önemli binalarla dolu…
İşte bunlardan biri; Palacio Salvo(Salvo Sarayı) yüksekliği 100 Metre olan bu şahane bina İtalyan göçmen mimar Marro Palanti tarafından tasarlandı. Buranın bir özelliği de ülkemizde ki düğünlerinin vazgeçilmez giriş şarkısı La Cumparsita tagosunun bestecisi Gerardo Matos Radriguez 1916 da bu bina yapılmadan önce yıkılan binada bestelenmiş. Uruguay ve Arjantin bayraklarında Mayıs güneşi bulunmakta bunun “İnka” kültüründen yadigar olduğu söylenmekte… Bayraklarının dışında Uruguay’ın bir sembolleri daha var. Elips içine yerleştirilen, eşitliği sembolize eden terazi, gücü temsil eden Montevideo tepesi, özgürlüğü temsil eden ot ve bereketi temsilen eden öküz. Arkadan doğan Mayıs Güneşi ülkenin yükselişini, çevresini saran zeytin dalları da barışı temsil ediyor. Meydanın devamı olan ana cadde üzerinde birkaç alışveriş merkezine uğradıktan sonra limana doğru yola çıktık.
Tüm Latin Amerika ülkelerinin içerisinde eğitim seviyesinin en yüksek olduğu ülke Uruguay’mış. Muntavideo, üniversiteleri, kültür ve sanat etkinlikleri ile tam bir kültür başkentiymiş. Yolumuz boyunca sokakları inleten, etrafında coşkulu kalabalığı toplayan “Tambore” çalan grup ilginç ve hoştu. Tambore, vurmalı çalgılara benzeyen yerel bir enstrüman. Kökeni Afrika’ya dayanan “Candombe” ritmini temsil eden ortalığı yıkan ahengle sokağı inletiyor. O ritme danslarıyla eşlik eden kadın dansçılarda ilgi odağı. Bir bilgi daha; her yıl Ocak- Şubat ayları arasında Uruguay’da düzenlenen karnaval yaklaşık 40 gün boyunca devam etmesi sayesinde dünyanın en uzun karnavalı olma özelliğine sahip.
Yolumuz üzerinde Iglesia San Francisco de Asis Kilisesi içeriye girmeye çalışıyoruz kapı kapalı. Deniyor ki; ülkede Ateist çok, klişeye giden sayısı çok az. Klişelerin bazıları yavaş yavaş kapanmakta. Sanırım bu klişeyi hiç açmıyorlar. Limana doğru yönlendik yok boyunca hiç açmıyorlar. Limana doğru yönlendik. Yol boyunca Keman çalan, akordeon çalan sokak sanatçılarını arasından hediyelik olmak üzere son kez bir iş yerine girdik. Mate çayı ve kupalar aldık. Sokak ressamından bir kurukalem “ Montevideo” resmi, birde “ Tango yapan” suluboya resmi aldıktan sonra gemimiz “Costa Fascinosa” ya geçecek Uruguay gezimizi bitirmiş olduk. Güney Amerikan’ının İsviçre’si de denilen Uruguay’dan Saat 19.00 da ayrıldık. Buradan Galatasaray’ımızın bir numarası “Fernando Muslera’ya” selam olsun…