İskelede Kaçakçılara Verilen İşaret
Mustafa Kılıç’ın kaleminden Ayancık anıları…
Ayancık’ın sembollerinden biri de iskelesidir. Ayancık’ta kasaba içinde yürüyüş yapanlar mutlaka iskelenin ucuna kadar giderler ve dönerler. Eskiden de öyleydi. Özellikle havaların güzel olduğu gün ve gecelerde tüm Ayancıklılar yürüyüşlerine iskele turunu da dâhil ederlerdi. Ben ise yaz kış demeden iskelede yürümeye bayılırdım.
Genellersem bekâr astsubayların da çok sevdiği yürüyüşlerdi bunlar. Yaz aylarında ben her zaman olmasa da çekirdekçi Recep’ten (Recep Üstün) bir avuç çekirdeği alır iskelenin ucuna gidip gelene kadar bitirirdim. Çekirdek kabuklarını da denize atmayı ihmal etmezdim. Rüzgârın esişini hesap eder, ona göre gidiş ve gelişte çekirdek kabuklarının denize düşmesini kesin olarak sağlardım. Zira astsubay yerlere kabuk atıyor dedirtmek istemezdim. Ayrıca yumuşayan kabukları balıklar yer düşüncesindeydim. Geçenlerde yerlere atılmış çekirdek kabuklarını görünce, 40 yıl önce denize attığım kabuklar için bile utandım. Defalarca Recep’in çekirdek torbasına elimi daldırıp avuçladığım çekirdekler için para vermezdim. Recep kardeşim de bir gün olsun “abi para” demezdi. Maaş aldığım gün ise bir miktar kâğıt parayı çekirdeklerin içine daldırır yürürdüm.
Evli ve çocuklu olan subay, astsubay abilerimiz aileleri ile birlikte çıktıkları akşam yürüyüşlerinde bebek arabalarını da yürütürlerdi. Ben onları gördüğümde ise hemen yanlarına gider arabayı ben alırdım. Onlar da yeni evli çiftler gibi yürürlerdi. Özellikle Ayla & Cengiz Uygur çiftinin dünya tatlısı iki kızını gezdirmekten çok mutlu olurdum. Şimdi Özgür ve Öznur kendi bebeklerini gezdiriyorlardır. Cengiz Uygur Yüzbaşım/abim ve eşi Ayla ablam harika insanlardı. Bekâr olduğum halde sık sık beni evlerine yemeğe alırlardı. Ayla ablam özellikle benim istediğim bir yemek var mı diye de mutlaka sordururdu. Cengiz abim de göreve gittiği zamanlar arabasının anahtarını bana bırakır, ara sıra çalıştırıp kısa bir tur atmamı isterdi. Oysa benim ehliyetim bile yoktu o sıralar. Bazılarına küpe olsun bu subay – astsubay kardeşliği.
Ben yapmasam bile birçok arkadaşımız kamışa takılı martı tüylü oltalarını iskelede bir sağa bir sola belli bir ritimle çekerler, ardından beşer onar istavriti yakalarlardı. Yaz aylarında nadiren denize iskeleden de girdiğimiz olurdu. İskeleden atlamak zevkli idi. Ayancıklı bazı gençler öyle güzel atlarlardı ki, uzun süre onları gıpta ile seyrederdim. Geçen sene Facebook’ta iki gencin tekrar iskeleden atladıklarını gördüm. Ahmet Kurt ve Oktay Sarısoy, vallahi aralarında olmayı çok isterdim. İskelenin en kalabalık olduğu gün hiç kuşkusuz 1 Temmuz Kabotaj Bayramıdır. Harika bir etkinliktir. Hala yapılıyor mu bilmiyorum. Şayet yapılmıyorsa derhal tekrar organize edilmeli. En zevkli gösteri de yağlı kazık. Bu da kaybolduysa yazık.
Kış günlerinde, yazdan kalma alışkanlıkla sahil turlarımıza devam ederdik. Yağmur ve kar bizi engellemez, aksine ayrı bir haz alırdık. İskelenin ucuna gidip gelmek ise ayrı bir zevk verirdi. Hırçın dalgalar özellikle iskelenin en ucunda patlar, müthiş bir su gösterisine dönüşürdü. Islanma korkusu alsa da sona doğru yaklaşmak bir cesaret gösterisi idi bizler için. Böylesi gece gezilerinde birbirimize hep şöyle derdik. “Kedi, köpek ve bekâr astsubaylardan başka kimsecikler yok sokakta.”
Yine yağmurlu bir gecede askeri gazino kapanmıştı, uyumadan önce çıkıp dolaşalım demiştik. Osman Eriş “yağmur yağıyor, yürümeyelim, atlayın benim arabaya Ayancık’ta tur atalım” dedi. Teklif mantıklı idi. Elimizdeki bira şişeleri ile Osman’ın arabasına doluştuk. Ayancık turunu atarken Osman arabayı iskeleye soktu. Sona doğru da oldukça yaklaştı ve durdu. Araba farlarının ışığı ile iskelenin ön yüzüne vurup yükselen dalgaların görüntüsü muhteşemdi. Osman ara sıra kısa farları yakıyor, sonra tekrar uzun farları yakıyor, anı bir maestro gibi yönetiyordu. Gerçekten muhteşem bir görsellik vardı. Henüz biralarımızı bitirmemiştik, oradan da ayrılmak istemiyorduk. Ben ısrarla iskeleye vuran dalgaların yükselerek son aydınlatma direğinin lambasının düşeceğini söylüyordum. Bekleyip görmeliydik. Az kaldı, tüh, şimdi olacak. Bu son, geliyor bu son.
Birden etrafımız aydınlandı. Birkaç projektör arabanın içini gün gibi aydınlattı. Kırmızı-mavi yanardönerlerin ne anlama geldiğini anlamlandıramadık. Etrafımız sarılmıştı. Megafon ile ellerinizi kaldırın, arabadan inin emrini çok net duymuştuk. İndiğimizde ise sekiz-on asker silahlarını bize doğrultmuştu. İlk inen Osman Eriş olduğundan, bir projektör onu aydınlattı. Davudi bir ses olayı aydınlatan konuşmayı yaptı. “ Lan Osman siz misiniz? ne işiniz var burada?” Konuşan ilçe jandarma komutanı Mehmet Başçavuştu. Meğer o yıllarda silah ve sigara kaçakçıları araba farları ile gemilere işaret verirlermiş. Gelen kaçakçı gemileri de mallarını o ışık tutulan en yakın yerde denize bırakırlarmış. Mehmet Başçavuş bizleri kaçakçılara sinyal verenler zannetmiş.
Bir iki yıl sonra yine bir kış günüydü. Sahildeki jandarma karakolunun hemen bitişiğindeki bekâr evimin penceresinden iskeleye doğru bakıyordum. Bir taraftan da sıcacık çayımı yudumluyordum. Nihayet isteğim gerçekleşti. Öyle bir dalga geldi ki, iskelenin ucuna vurdu ve en baştaki sokak lambasının tepesindeki kafayı kopardı.
Not: Ayancık radarın hafızası İsmail Bayındırlı biraderimi telefon ile aradım. Kırk yıl önceki jandarma karakol komutanının adını bilse bilse o bilirdi. Karakol komutanı Mehmet Başçavuşun ismini söyledi (Mehmet Ovacıklı), soyadını hatırlayamadı ancak Osman Eriş’ in araç plakası 35 NE 362 imiş.
Bir roman olmuş,harika. Nasıl güzel bir anlatım. Sanki biz de yaşadık .Kalemine ve yüreğine sağlık Sevgili Mustafa👍🙏🥰
Ne günlerdi selam ve sevgiler
Cankusum ❤️🙏🧿
Anamurdada aynı iskeleden vardı ve aynı yürüyüşleri yapardik🤷♂️
Harikasın Mustafa hocam. Ama yazılarına ara veriyorsun. Daha sık yaz biz de zevkle okuyalım.
Gürol Kara
Çok güzel hatıralar iyi ki dediklerimiz den. Yüreğinize sağlık
Ayancığın iskelesi gençliğimizin en güzel güzergahıydı. Yaz günlerinde o iskeledeki kalabalıkları hiç unutamıyorum. Recep’in çekirdeklerinden bizlerde külaha koydurur fakat hemen parasını verirdik. Sizin Recep ile muhabbetiniz ayrıydı ve en çok seni severdi. Yine Ayancık iskelesinde bir gezinti yaptık. Kalemine sağlık dostum…
Ne kadar güzel anılar..anlatımın akıcı olduğu için sıkılmadan okunuyor..Cengiz Uygur ile Pazar da çalıştım..güzel insan dı..kalemine sağlık
Hocam yine kaleminize sağlık. Fotoğraflarla daha da nostalji kokan yazınız harika. Şimdiler de eski güzel günlerini arayan Ayancık ilçesi sakinleri bu ilçenin farkındalığını arttırmak için neler yapabileceklerini düşünsünler.
Saygılar sunarım..
Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer
O iskelenin anıları çok gerçekten unutamadığım Ayancığın en güzel yeri diyebilirim akşamları babamla oltayı alıp balığa giderdik 3-4 istavrit hamsi zargana ne vurursa artık toplar eve gelirdik. Bir keresinde yüzme bilmiyorum ama daha çocuğum iskeleden atlayanları gördüm tutturdum babama bende atlayacağım o iskeleden diye babam baktı benim niyetim kötü kendisi yokken atlamasın bari diye düşünüp önce kendisi atladı ve sonra bana hadi şimdi sen atla gel dedi bende asker çocuğuyum nede olsa hiç tereddüt etmeden atlamıştım tabi epeyce su yuttum bir daha da iskeleye yanaşmadım
Biraderim yine çok güzel bir Ayancık nostalji anını kaleme almışsın. iki defa ben okudum, bi de Gülsere okuttum. okudukça o günlerimizi ne kadar güzel yaşadığımızı bir kere daha hissettim. Bi düzeltme yapabilirsin istersen, Cengiz abinin kızları bölümünde çocuklarını büyütüyorlar diye yazmışsın, Belki gözünden kaçtı, Öznur bildiğim kadarı ile bekar. Affına sığınarak yazayım dedim. Selâmlarımla kardeşim. İyi geceler.
Ne kadar hoş bir anı. Çok teşekkürler. Çok özel bir yazı olmuş.
Kaleminize sağlık hocam
Anılar da, anlatım da roman tadında. Teşekkürler
O kadar güzel anlatmış sın ki, sanki bende oradaymışım gibi etkilendim. teşekkürler.
Eskilere dalmak da güzeldir, anlatmak da! Anlatırken bir kez daha yaşanır. Kaleminize sağlık!
Hocam Kaleminize sağlık 👏🏻 Okurken, sanki 15-20 yıl önce elimde bira, çekirdek, yanımda dostlarım ile yaz kış demeden o iskele turunu yapıyormuş gibi canlandı hafızamda eski günler… Teşekkürler Hocam
Nefis anlatımıyla bir solukta okudum, tabiki de Ayancık anılarını ilk önce kalemsiz dinleyen şanslilardan olduğumu biliyorum, teşekkürler dostum, çok güzeldi
Ne güzel anlatmışsınız…..yıllar cok cabuk geçiyor…selamlar
Harika bir yazı kalemine sağlık
Aslında o gün, ben Osman Eriş’i Ahmet Barut’ Mustafa’yı gördüm şunlar bir şaka yapayım dedim. indik aşağı epey güldük. O günler 12 Eylül günleri normalde jandarmanın şehrin içerisinde görevi olmaz ama polisle birlikte görev yaptığımız zamanlardı. epey güldük. Gerçekten ben o günlerde Hava Radar Mevzi komutanlığında görevli bütün Ast subay çavuşlar ile gurur duyardım hepsi de pırıl pırıl gençlerdi.
Mehmet abicim hürmetler nasılsın iyi misin ahmetcim allah rahmet eylesin o da seni öok severdi güzel günlerde abimiz oldun herzaman seni her zaman bütün arkadaşlarımız çok seviyoruz saygılarımla
Güzel resimler ile desteklediğiniz yazıyı çok beğendim. Resmen ben de o iskelenin üzerinde yürümüşüm gibi hayal edebildim. Elinize sağlık.
Kalemine yüreğine sağlık cangardaşım,seni zevkle okuyorum.Başarılar
Ayancık hatıralarımıza imza atıyorsun.İlgine emeğine bilgine sağlık
Mustafa yine anıları canlandırdın plakayı ismail yerine faik’e sorsaydın,ismail ile geçenlerde görüştün kendisinin yardımına ihtiyacım oldu hemen halletti sağolsun,senin o resmi de ben mi çektim acaba mehmet ovacıklı abime hürmetler telefonu kimde varsa bana atabilirse aramak isterim ayancığa ve oradaki arkadaşlarıma ve akrabalarıma selamlar ve saygılarımla