Radarın Köpekleri ve Camideki Asker
Bizden iki veya üç yıl sonra radara bir yüzbaşı tayin oldu. Uğur Gülbaş. İstihkâm Kıta Komutanı olarak atanan Uğur yüzbaşı, çok kibar biriydi. Onu kısaca tarif etmem gerekirse sanatçı ruhlu biri diyebilirim. O da radar misafirhanesinde kalıyordu. Sık sık kendisi ile güzel sohbetler yapardım. Çok da güzel gitar çalardı. Onu çok ortalarda göremezdik. Doğa yürüyüşlerini çok severdi, bazen mesai saatleri dışında orman içinde bile karşılaştığımız olurdu. Uğur yüzbaşının diğer güzel bir yanı da radarda bulunan kurt köpeklerini sahiplenişi idi. Her yıl yeni doğan yavruları veterinere götürür aşılarını yaptırır, günlük beslenmelerini takip ederdi. Kurt köpekleri de doğa yürüyüşünde onu yalnız bırakmazlardı. Bir anlamda da korumalığını yaparlardı. Yine bir doğa yürüyüşünde Dolay Köyü civarında köpekler bir koyuna saldırmış ve ölmesine neden olmuşlardı. Yanlış hatırlamıyorsam o yürüyüşte Mehmet Bingöl astsubay da varmış. Uğur yüzbaşı ve Mehmet astsubay köylüye koyunun parasını ödemişler. O günden sonra da kurt köpeklerinin sahipleri bu ikili olmuştu.
Bir Cuma günü mesai bitiminde her zaman olduğu gibi tören alanında toplanmıştık. İstiklal Marşı okunacak, şanlı bayrağımız göndere çekilecekti. Tören sonrası da araçlara binip hafta sonu tatiline girilecekti. Bu törenleri Cuma günü nöbetçi olan subay organize ederdi. İşte o gün Nöbetçi subayı Uğur Gülbaş yüzbaşımdı. Tüm personel tören alanında toplanmıştık. Uğur yüzbaşım rahat / hazır ol komutunu verdi. Selam dur komutunu verip İstiklal Marşını okumaya başlayacaktık. Selam dur demesi ile birlikte radarın hoparlöründen İstiklal Marşı çalmaya başladı. İşte tam o sırada nereden geldiğini anlayamadığımız kurt köpeği hızla Uğur yüzbaşının üzerine atladı. Uğur yüzbaşım esas duruşunu bozmuyordu, sol eli pantolon çizgisine yapışık, sağ eli ise şapkasının kenarında selam vaziyetindeydi. Köpek de bir an durdu ve Uğur yüzbaşıyı bel hizasından koklamaya başladı. Tüm personelde fıkırdamalar, kıkırdamalar başladı. Daha da komiği köpek yere yatıp debelenmeye başlayınca personel sesli gülmeye başladı. İstiklal marşı bitince, Uğur yüzbaşı da köpeği kovalamaya başladı.
Her tören bitiminde mevzi komutanı önemli bir duyuru varsa konuşur, hepimize iyi tatiller dilerdi. Komutanımız bile gülmekten bu konuşmayı yapamadı. Sadece başka bir subaya törenin tekrarlanması emrini verdi. O günden sonra Uğur yüzbaşıyı köpeklerle gören olmadı. Hatta köpekler bile bir daha görülmedi.
Yukarıdaki konuyla ilgili olarak bir anıyı daha paylaşmalıyım. Sözünü ettiğim köpeklerin yemeklerini götüren bir asker vardı. Er yemekhanesinde bulaşıkçı olarak çalışıyordu. Aşçı Nazmi ustanın sıyırdığı işe yaramaz etleri, kemikleri ve artan yemekleri bir kovaya koyar, köpeklerin kulübesine taşırdı. Bu asker rütbeli personeli gördüğü zaman selamını verir ve hemen sorardı, “Komutanım ateşiniz var mı?” Birkaç kez bana da sormuştu, ben de yok diyordum. Bir gün var dedim. “Ateşiniz varsa sigara da vardır, bir dal verir misiniz komutanım,” dedi. Güldüm. Bu asker biraz saf bir çocuktu. Doğal olarak da kızmadım. Bir anlamda radarın maskotu gibiydi.
Bir Cuma günü operasyondaki askerlerimizden Yusuf Karataş bana, “Komutanım bu gün mutlaka Cuma namazına gitmelisiniz,” dedi. Nedenini de sorduğumda, caminin asker imamı tezkereye gitti. Onun yerine de Antakyalı namazı kıldıracak. Antakyalı dediğimiz bizlerden sigara isteyen maskottu. Radardaki camiye ilk kez o gün gittim. Çok kalabalık değildi tek tük askerin önünde birkaç astsubay ve Radar Bakım subayımız Ali Rıza Erşen yüzbaşım oturuyordu. Ben de arkalarına oturdum. Biraz sonra sesi güzel bir asker ezan okudu. Ezanın bitmesinden sonra arkalardan imam cübbesi kendisine çok bol gelen ve kafasındaki sarık kulaklarına kadar inen imam mihrapa[1] kadar geldi ve oturdu. Camidekilerin birbirine bakıştığı sırada, imam hiç duymadığımız bir dua okumaya başladı. Duaya başladığı anda da Erşen yüzbaşım ayağa fırladı. İmamın kulağından tuttu ve dışarı attı. Kıçına tekme atıp atmadığını yazmamalıyım. Bulaşık yıkamaktan kurtulmak isteyen Antakyalı asker, ana dili olan Arapça ile cami imamlığına kalkışmış. Günlerce bunu konuştuk. Teskere alana kadar da Antakyalıya imam efendi demeye devam ettik.
[1] Mihrap; Cami ve Mescitlerde kıble yönünde belirleyici mimari öğe.
Mustafa hocam kaleminize sağlık . Ayancık Radar Üssünde yaşadıklarınızı bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Şuan terk edilmiş üs bölgesi meğer nelerin yaşandığı bir yermiş.
Uğur yzb.vasıflı,saygılı biri idi.A.R.Erşen yzb.sakin,değerli karakterdi.Radar bakım amiriydi.Selam olsun tüm dostlara
Maşallah Mustafa Hocam anılarınız bir derya gibi. Bu güzel anıları bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Kaleminize ve emeğinize sağlık. Saygı ve selamlar.
Ne güzel günlermiş.
Çok güzel dile getirmişsiniz. kalemine sağlık abi. Kurt’un adı da MARTA idi yanılmıyorsam.
O günlerin sohbetleri, dostlukları artık mümkün değil. Dayanışma, empati, sevgi…
Maşallah Mustafa Hocam, anılarınız bir derya gibi. Bu güzel anıları bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Kaleminize ve emeğinize sağlık. Saygı ve selamlar
Mustafa abim, tebrik ederim. Anılarını çok akıcı bir üslupla sanki dün gibi okuyanlara hissettiriyorsun. Güzel günlerdi. Selam ve saygılarımla. Kal sağlıcakla.
Uğur yüzbaşı bizim istihkam komutanıydı. Anlattığın o özelliklerin yanında elinde hep ingilizce kitapla dolaşırdı. Ben ona beni izgilizce kursuna gönder dediğimde, siz üç kişisiniz nasıl göndereyim demişti. Fakat benim istekli olduğumu görünce radarda İngilizce kurs açmıştı. Gerçekte kurs uzun sürmedi ama benim İlk ingilizce hocamdı! Köpekli olayı da çok iyi hatırlıyorum çok gülmüştük. Köpekle çekildiğimiz fotoğrafıda koymuşsun ve yine bizi hayaller alimine taşımışsın sevgili dostum. Kalemine yüreğine sağlık…
Askeri personelin ilk görev yaptığı birlikler çok önemli. Ayancık ile ilgili anılarını paylaştıkça kendi adıma büyük bir gıpta ve kıskanma duygusuyla bakıyorum. Keşke ben de aynı duygu yoğunluğu ve aidiyet hissini Ahlatlıbel’e karşı yaşayabilmiş olsaydım. Yazılarının devamını büyük bir merakla bekliyorum. Kalemine sağlık abi.