Yusuf Günay, Adil Yıldız’ın Sorularını Cevapladı
Ayancıklı Gazeteci Adil Yıldız, Galatasaray Başkan Yardımcısı Yusuf Günay’a sorularını sordu. Günay, tüm samimiyetiyle cevapladı.
Ayancıklı Gazeteci Adil Yıldız, Galatasaray Başkan Yardımcısı Yusuf Günay’a sorularını sordu. Günay, tüm samimiyetiyle YeniBirlik okurları için sorularımızı yanıtladı.
·Yusuf Günay’ı sizden dinlesek..
Sinop Türkeli Gaziler Köyü’ndenim, 1965 doğumluyum.. Türkeli’de ormanın içinde bir köy… Çocukluğumuz burada geçti. Bayramlarda köyüme giderken çocukluğumdaki anılarım canlanıyor ve çok büyük bir mutlulukla gidiyorum. Ama tabi ne yaparsak yapalım çocukluğumuzun dönemindeki yer değil. Biraz daha değişti, farklılaştı. İnsanları biraz daha yabancılaşmış hissediyorum. Mutluluk ve hüzün bir arada oluyor.
·Aidiyet duygunuz yüksek.
Kesinlikle…
·Galatasaray Başkan Yardımcılığı öncesinde neler yaptınız?
Ben 1985 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldum. Sonrasında Kamu Ofisi sınavlarına girdim. Başbakanlık’ta Uzman Yardımcısı olarak göreve başladım. Rahmetli Turgut Özal Başbakan’dı. Hasan Celal Güzel Başbakanlık Müsteşarı’ydı. Çok zorlu bir sınav süreci yaşadık ve 23 kişi başbakanlıkta göreve başladık. Başbakanlık’ta uzman yardımcısı olarak ilk kez bir kadro açılmıştı ve biz sınavı kazanarak başlamıştık. O dönemde aslında Başbakanlık’ta Uzman Yardımcısı olarak göreve başlamak bile bizim için ulaşılamayacak bir noktaydı aslında… Büyük bir idealdi… 10 yıl sonrasında aynı genel müdürlüğe Genel Müdür olmak nasip oldu. Bütün görevlerde çalıştım. Uzman yardımcısı, uzman, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel müdür olarak görev yaptım. Elbette ki bu ülkenin belki çok alanında olumsuz, şartları zorlayan, negatif yanları olabilir ve bunlar tartışılabilir ama önemsediğim bir konu var. Ülkede hakikaten çalıştığınız zaman, işin hakkını verdiğiniz zaman ne kadar eleştirirsek eleştirelim rekabet ortamı içerisinde aslında istediğiniz yere ulaşmanız mümkün…
·Gençliğiniz, çalışma hayatınız, bürokrasi yıllarınız.. Çok çaba sarf ettiğinizi biliyoruz. Bu çabanızı sizden dinlesek..
Yani aslında sorumluluk duygusu diyelim… Yaptığınız işi severek yapmak… Ben öğrenciliğimde çok keyif aldım. Kamudaki hayatımdan da çok keyif aldım. En mutlu günlerim kamuda görev yaptığım yıllarda geçti… Başbakanlık’ta 16 yıl görev yaptım ve uzman yardımcısı olarak başladığım yerde genel müdürlüğe kadar yükseldim. Son 5 yılımda Genel Müdür olarak atandım. Bunlar biraz hakikaten çalışmayla; sorumluluk duygusuyla, insanların size güvenmesiyle olabilecek şeyler. O yüzden aslında bu ülkede bir köylü çocuğu çok rahat bir şekilde Genelkurmay Başkanı olabilir… Böyle yerlere gelebilir. Aslında bizim geçmişten, tarihsel olarak binlerce yıllık demokrasi geleneğimiz var… Bunun pek çok örneği de var… Tanzimat Dönemi’nde Kapalıçarşı kapıcısının çocuğunun Sadrazam olması gibi… Pakistan’da ya da Hindistan’da köylü çocuğu olarak geldiyseniz Genel Kurmay Başkanı olamazsınız… Aslında bizim toplumumuzun çok önemli özellikleri var. 2001 yılına geri dönersek ekonomik kriz sebebiyle yeniden yapılandırılma sürecinde Türkiye’de özel kurullar kuruldu. Hükümetlerin ekonomik hayata etkisinin minimum seviyeye indirilmesi, piyasa mantığı içerisinde ekonomik aktivitelerin yürütülmesi açısından çok önemliydi. Çünkü Türkiye sık sık krizlerle karşı karşıya kalıyordu. Bu düşünce de krizlere karşı üretilmişti. O süreçte çalışma gruplarının içerisinde ben de vardım. Bütün kurulları o zaman kurduk. Güçlü bir koalisyon vardı. O döneme kadar ben 9 başbakan, 13 hükümetle çalışmıştım. Hakikaten Türkiye’den hiçbir beklentisi olmadan, büyük özveriyle çalışan vatansever birçok insanla da tanışma imkanı buldum. Bu süreçte de kurullardan bir tanesi Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu idi… Oranın proje başkanı olarak atandım. 3’lü bir koalisyon vardı. Koalisyon liderlerinin ortak kararıyla atandım. Bana güvendiler. 6 yıl görev yaptıktan sonra kamu görevimi sonlandırdım ve İstanbul’a geldim. Şimdi kamu hayatımda böyle bir yükseliş oldu…
·Başkan Yardımcısısınız. Sevdalısı olduğunuz renklere hizmet ediyorsunuz. Galatasaraylılık nereden geliyor? Sizi kim etkiledi?
Galatasaray benim hayatımın her aşamasında oldu. Bir anlamda çocukluk aşkımız diyebiliriz. Yani aslında etkileyen kimdi sorusunun cevabını bulamıyorum. Sonuçta radyodan maçları dinlediğimiz yıllardı. Üniversite yıllarında daha fazla Galatasaray’ı tanır oldum. Kamudaki görevlerimde sürekli Galatasaray’ı takip ettim. Galatasaray’la ilgimi hiçbir zaman kesmedim. Hatta UEFA Kupası sürecinde deplasmanlardaki maçlar dahil tüm maçları izledim. Leeds United maçı vardır. Türkiye’den seyirci kabul etmemişlerdi. Oraya bile gittim. Orada 83 kişi vardı. Birisi de bendim. Hatta bürokrasiyi temsilen gittim. Siyasi Partileri, Meclis Başkanını temsil için gittim.
·İlk gittiğiniz stadyumdaki maçı hatırlıyor musunuz?
Karıştırabilirim… Üniversite zamanıydı. 81-82 yıllarında Ankaragücü maçlarından bir tanesi olabilir… Ama hafızamda iz bırakan maç 1993 yılındaki Manchester United maçıdır… 3-3’ün rövanşındaki 0-0’lık maçı unutamam… Bir koltukta tek ayak basarak 5 kişi izlemiştik maçı… Hayatımın her aşamasında Galatasaray vardı. UEFA Kupası alındığında Sayın Başbakan Bülent Ecevit’e, “Galatasaray’a Türkiye’yi tanıttığı için fondan yardım yapılmalı” önerisini götürmüştüm. Bu tip katkılar yaptık. Her aşamada Galatasaray’ın yanında yer almaya çalıştık. Şunu söyleyeceğim… Ankara’da kamuda bürokrasi olarak belirli bir noktaya geldim. Kamu görevim bittikten sonra İstanbul’a yerleştim. Bir anlamda Ankara’nın tam zıt noktasında buldum kendimi… Çünkü kamudan çıkıp özel bir kuruma gelmiştim. Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşudur Galatasaray… Galatasaray’da da bu noktaya gelmek benim için çok büyük bir şereftir…
·Galatasaray’da yönetici olmanız.. Bildiğimiz kadarıyla Sayın Dursun Özbek’in başkanlığı döneminde geldiniz…
Evet Dursun Özbek başkan döneminde Sportif A.Ş.’ye bağımsız üye olarak geldim. 2007’de Başbakanlık’ta görev sürem dolunca bizim “Başbakanlık Uzmanlığı” diye bir kadromuz var. 2015 yılında tekrar Başbakanlık kadrosuna atanmak için başvurdum. Başbakanlık Uzmanı olarak İstanbul’da görevlendirildim. O süreçte Dursun başkanla karşılaştık. “Galatasaray’a hizmet etmek ister misin?” diye bir soru geldi. Düşünmeden “Tamam” dedik. Ancak Sportif A.Ş.’de görev yapabilmek için kamu görevini yeniden bırakmam gerekiyordu. Orada bir tereddüt yaşadım. Emekliliğime bir yıl kalmıştı. Müsteşarlık düzeyinde bir emeklilik önemli bizim için. Sonuçta hayatınız kamu görevlerinde geçmiş. Oğlum bu konuda çok ısrarcı oldu. “Peki” dedik… Camianın içerisine girdik.
·Galatasaray camiası, Yusuf Günay’ı nasıl değerlendirdi?
Biz Ankara kökenli olduğumuz için Galatasaray camiasında tanınır, bilinir bir isim değildim. Camia sürpriz olarak karşılamış olabilir. O arada benim görev yaptığım sürede bir seçim yapıldı. Sayın Mustafa Cengiz seçimi kazanarak başkan oldu. Ben de o süreçte istifamı sundum. Ancak Başkanımız Mustafa Cengiz bey, “Ben seninle birlikte devam etmek istiyorum. Galatasaray’a hizmet etmek ister misin?” diyerek tekrar bana sordu. İstifamı istemedi. Ben de hemen anlattım, “O zaman şu sorunlar var. Galatasaray ciddi bir mali darboğaz içerisinde. UEFA’dan men alma durumuyla karşı karşıyayız. Finansal Fair-Play anlaşmalarına uyulmamış. 142 milyon Euro ilave zarar var. Bir sürü sorunlar var. Sermaye artırımı yapılamamış. Kasada para yok. Borçlar yüksek. Bunların derhal halledilmesi gerekiyor” diyerek Sayın Başkanımıza konuyu arz etmiştim. O da, “Derhal randevuları alalım, yollara düşelim” dedi.
·Yönetime seçilir seçilmez ilk dokunuş buradan mı başladı?
Başkanımızla birlikte önce sermaye artışı için kolları sıvadık. 7 Mart 2018 tarihinde sermaye artırımı yaptık ve Galatasaray’ın kasasına 147.5 milyon lira civarında nakit para girdi ve bu bizim planlarımızı sağlayacak bir aktivite oldu. Sonra Sayın Başkanımız UEFA noktasında önemli mesailer harcadı. Kimsenin ummadığı şekilde UEFA’yı ikna etti ve Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde mücadele etmesini sağladı. Hatta geçen hafta Washington Post Gazetesi’nde bir yazı çıktı. “Avrupa Kulüpleri UEFA sürecinde Galatasaray’ı örnek alıyor” diye bir makale yayınlandı.
·Bunun mimarı Yusuf Günay mı?
Bunun mimarı Sayın Başkan Mustafa Cengiz… UEFA noktası tamamen Sayın Başkan’a aittir. Sermaye artışını birlikte gerçekleştirdik. Sonuçta bu ekip işi. Ancak Sayın Mustafa Cengiz Başkanımızın bu konuda önemli bir liderliği bulunmaktadır. Genel nokta itibariyle biz 18 ayı geride bıraktık ve Galatasaray’ın sorunları haricinde hiçbir konumuz olmadı… Şakalaşırken bile kendi aramızda Galatasaray’ın sorunlarını konuştuk.
·Galatasaray, Avrupa kulüplerine baktığımız zaman nasıl yönetiliyor? Avrupa kulüpleri ile Türk kulüpleri arasındaki fark nedir?
Bu aslında, “Avrupa ile Türkiye arasındaki farklar neler?” sorusuyla aynı… Biliyorsunuz ki Avrupa ile Türkiye arasında her alanda bir gelişmişlik farkı var. Galatasaray, Türkiye’nin batıya açılan penceresi. Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü… Eğitimli bir camia… Bütün bunlara rağmen Avrupa’daki ilk 10 takım içerisinde yer alabilmek adına gerekli olan sorunlarımızı çözebilmiş değiliz… Bunun için büyük bir gayret sarf ediyoruz. Öncelikle tamamen kurumsal bir yapıya bürünmek gerekiyor. Bunun için günlük yaşayan bir yönetim anlayışından kurtulmamız gerekiyor. Bunun için başkanımız, Sayın Abdurrahim Albayrak, Kaan Kançal ve bütün yönetim kurulu arkadaşlarımız üzerlerine düşen görevleri yapmak için bütün mesaisini sarf ediyor. Öncelikle idari anlamda bazı reformlar yaptık.
·Mesela nedir? Bir tane örnek verir misiniz?
Mesela hizmet alımlarını, mal alımlarını nasıl yapacağız? Bunun kriterlerini koyduk. Çağdaş bazda tamamen rekabet ortamı içerisinde Galatasaray’ın menfaatlerini koruyacak şekilde bu alımlar gerçekleşiyor. Daha önce nasıldı? Bu konuda hiçbir kural yoktu. Yılda 1 milyar liranın üzerinde harcaması olan bir kurulun hiçbir yönetmeliği yoktu. Yönetmelik kaldırılmış. Personel alımı, çalışma usulü esasları, ihaleler gibi konularda hiçbir kural yoktu. Bu kuralları yeniden kurduk. Ciddi anlamda Galatasaray bunlardan hem tasarruf edecek hem de gerçekten ihtiyaç duyduğu yetenekli ve kapasiteli insanlarla çalışacak. Bu konuda daha çok alacağımız mesafe var. Ama görevde olduğumuz sürece yılmadan, bıkmadan çalışmaya devam edeceğiz.
·Yani bu anlamda gerekli kurumsal altyapı çalışmaları uzun vadeli planlanarak yapılıyor diye düşünüyorum.
Şu an etkilerini gördük. Galatasaray son 10 yılda ilk kez kar etti. Kulüplerin durumu ortada. Geçici de olsa ekonomik sıkıntılarımız ortada… Böyle bir durumda, böyle bir mali sonucun alınması kolay kolay mümkün değildi… Ama biz bunu kılı kırk yararak başardık diyebilirim.
·Peki Galatasaray ailesi sizce Türkiye’nin hangi katmanlarına sesleniyor?
Geldiğimde iki şey dikkatimi çekti. Bir tanesi Galatasaray markasına uygun bir organizasyon ve personel yapısının olmadığını gördüm. Buna mukabil Galatasaray isminin dünyada tahminimden çok daha büyük bir yer kapladığına şahit oldum.
·Galatasaray en çok tanınan Türk markası… Peki Galatasaray Kulübü gerekli pazarlamayı yapabiliyor mu?
Hiç kimse yapamıyor… Bu sadece sizin kurum olarak yapabileceğiniz şey değil. Ülkenin değeri de hukuki yapısı da, pek çok etken bu işle ilgili… Bunu sadece sen kurum olarak yapamazsın. Galatasaray bizim ölçümlerimize göre Türkiye’de yüzde 50 oranında bir destekçisi var. Galatasaray taraftar sayısı inanılmaz bir artış içerisinde. Aslında bunlar ölçülebiliyor. Bakıldığı zaman görülebiliyor. Bu anlamda Galatasaray rakiplerimizden bir adım öne geçmiş durumda.
·Yurt içine baktığınız zaman rakiplerinizle aranızdaki en büyük fark nedir?
Başarılarımız… Galatasaray’ın elde ettiği başarılar diğer rakiplerin başarılarıyla karşılaştırılamayacak kadar önde… UEFA Kupası, Süper Kupa, şampiyonluk sayısı, 3 sezonda Türk Spor tarihinde 3’er kupa alan tek takımız…
·Peki 2000 ruhu ile bugünkü takım arasındaki ruh aynı mı? O dönemki Fatih Terim kadrosuyla bu dönemdeki Fatih Terim kadrosu arasındaki fark nedir?
Dört yıl üst üste gelen şampiyonluk ve bu başarının UEFA Kupası ile taçlanması; Türkiye’ye örnek olacak bir süreçtir… Tam bir amatör ruh, tam aslında Galatasaray’ın kuruluşundaki Ali Sami Yen Başkanımızın dediği, “Türk olmayan takımları yenme” hedefi tam o yıllarda ruh buldu. Galatasaray’a o yıllarda görev olarak oturmuştu. UEFA Kupası’ndan sonra camia olarak olması gereken gelişmeyi aslında sağlayamadık. Yine bunun pek çok nedeni olabilir. Olmadı… Galatasaray lehine gelişmeleri sağlayamadık. Ben şu an tekrar şunu hissediyorum. Son 2 yıldır o dönemdeki heyecanı hissediyorum; o ruhun geri geldiğini görüyorum. Bu sene Galatasaray Futbol Takımı başta olmak üzere tüm branşlarda doğru bir yapılanma içerisindeyiz. Bu senenin daha önceki yıllardan daha başarılı geçeceğini düşünüyorum.
·Şampiyonlar Ligi’nde bu seneki hedefiniz nedir?
Galatasaray’ın her seneki hedefi ortada bir kupa varsa buna talip olmaktır…
·Geçenlerden sosyal medya hesabınızda, “Kuruş değil duruş” şekline bir mesaj yayınladınız. Açılımı..
Şimdi futbol biraz daha günlük yaşanıyor. Bu süreçte bir sürü olayla karşı karşıya kalıyoruz. Ben burada takımların, camiaların bir duruşu olması gerektiğini vurguladım. Yani sadece insanlar maddi olarak hareket etmezler. Aynı zamanda maddiyattan daha önemli nokta camiaların, insanların, ülkelerin bir duruşu olur. Şahsen ben Yusuf Günay olarak bu duruşun önemini vurgulamak istedim.
·Emre Mor’un transferi. Düşünceleriniz..
Emre, Türk Milli Takımı’na kazandırılması gereken büyük bir yetenek. Emre Mor’un temel problemi de tahmin ettiğim kadarıyla disipline edilmesi gereken bir yapısı var. Bunun için de en uygun hoca Türk futbolunun bir numarası olan Fatih Terim Hoca, en uygun camia da bizim camiamız…
·Peki Falcao desem…
Süreç devam ediyor. Bekleyip göreceğiz